EEEH Dergi’deki yazıları ilgiyle takip ediyorum ve fazlaca kişi tarafından takip edildiğini görüyorum. Dergi toplumdaki engellilik algısı, evrensel tasarım ve farkındalıkla ilgili olumlu ve olumsuz pek çok şeyi yansıtarak birçok kişinin zihninde aydınlanmalar ve yeni açılımlar sağlamakta. Ben de, bir okul psikolojik danışmanının engelli öğrenci için ne yapması ve ne yapmaması gerektiği konusundaki yaşantı ve fikirlerimi, yaşama EEEH diyenlerin dergisinde paylaşmak istedim.
Görme engelli bir üniversite öğrencisi olarak eğitim hayatımı gözden geçirdiğimde “okulumdaki psikolojik danışman beni görmezden gelmeseydi…” diye başlayan bir sürü düşünce gelir aklıma. İlköğretim ve lise dönemleri boyunca bana yönelik rehberlik hizmetlerinin yetersizliğini yaşamışımdır hep. Eğitim süreci içinde rehberlik hizmetleri, öğrencinin gelişmesine ve uyumuna yardım etmeye yöneliktir. Daha genel anlamda rehberlik, bireyin kendini geliştirme sürecinde bireye yapılan profesyonel yardımdır. Bu hizmetlerin yanlış veya yetersiz oluşu da, tüm hayatı etkileyebilir bazen.
Eğer rehberlik hizmetlerinin gereğine inanıyorsak; tüm öğrencilerin rehberlik hizmetlerinden yararlanması gerektiğini de kabul ederiz. Doğal olarak da, rehberlik hizmetlerinin yetersiz kalması durumu tüm öğrencilerin hayatına yansıyabilecek bir yetersizlik olarak karşımıza çıkar. Bir okul psikolojik danışmanının engelli öğrencilere yeterli olabilmesi için engellilik alanında uzmanlaşması gerekmez. Rehberlik ilkelerine sadık kalması yeterli olacaktır.
Prof. Dr. Mehmet Özyürek’in (2000) aktardığına göre: özel eğitim bölümü öğrencilerine ”Engelli bireylerin davranışlarını anlamak için onlara özgü psikolojik ilkelere veya ayrı bir psikolojiye gerek var mıdır?” sorusu sorulmuş ve sınıfın tamamı “evet” yanıtını vermiş. Evet, maalesef özel eğitim öğrencileri böyle demiş… Rehberlik, demokratik ve insancıl bir anlayışa dayalıdır. Dolayısıyla rehberlik, tüm öğrenciler içindir ve rehberlikte bireye saygı esastır.
Ben de, herkes için rehberliğin nasıl olabileceğini bazı rehberlik hizmetlerine göre yorumladım. Bu hizmetlerden ilki, bireyin kendini geliştirme sürecinde ihtiyaç duyduğu desteğin yüz yüze verildiği psikolojik danışma. Engelli bir öğrenciyle psikolojik danışma süreci yürütülürken gözetilmesi gereken temel nokta, her öğrenci için olduğu gibi, kimliktir. Yani her yönüyle kimlik. Elif Emir Öksüz’ün, Terapistim Bile yazısında belirttiği gibi; engellilik bizim kimliğimizin bir parçası, ancak kimliğimiz engellilikten ibaret değil. Engelli bir öğrencinin, tüm sorunlarını engelliliğe bağlamak veya engellilikle ilgili olabilecek konularda engelliliği tamamen göz ardı etmek, en az sarışın bir insanın tüm sorunlarını sarışınlığa bağlamak veya sarışınlığı göz ardı etmek kadar saçma olabilir. Yani danışmanın, engelliliği kanıksaması, tüm hayatın üzerinde etkili olan temel faktör statüsünden çıkarması gerekir. Her insanın temel özelliği, insan olmasıdır. Engellilik, bu sıralamada oldukça aşağıda yer alabilir. Örneğin; görme engelli birinin engelli olmayan insanlardan tek farkı görmemesidir. Aslında bu tüm toplum için gerekli olan bir bakış açısıdır; engelliliğin mutsuzluk ve acizlik demek olmadığı, fiziksel engellerin sosyal engel olmadığı bir bakış açısı.
İkinci rehberlik hizmeti bir öğrencinin yeni başladığı okula uyum sürecini kolaylaştırmayı amaçlayan oryantasyondur. Herhangi bir işin iyi gitmesinin temelde iki şeye bağlı olduğunu düşünüyorum. İlki, iyi bir başlangıç; diğeri, devamlılık. İyi bir başlangıç için de oryantasyon hizmetleri her öğrenci için önemli. Öncelikle, okulda bir engel grubundan sadece bir öğrenci dahi bulunsa da, o öğrenci görmezden gelinmemelidir. Okul binasının ve çevrenin tanıtıldığı bir sunumda görmeyen öğrenci için görseller betimlenebilir. Örnek olarak sekizinci sınıftan sonra görme engelliler okulundan engelli olmayan öğrencilerin gittiği okula kayıt yaptıran bir öğrenciyi ele alalım. Engelliler için ayrı okul da ayrı bir konu, ancak, tüm öğrencilerin bir arada olduğu eğitim modelleri için daha çok yol alınmalı gibi. Muhtemelen bu öğrencinin görenlerin arasında dışlanacağı ve görmemesinden dolayı derslerde başarılı olamayacağı gibi kaygıları vardır. Özgürce hareket ettiği, özgürce çarptığı körler okulundan ayrılmak ona çok zor gelmiştir. Belki beyaz baston kullanmaya yeni yeni başlamıştır, ama dışlanma korkusu onu bundan da eder. Erişilebilirliğin sağlanması ve sosyal engellerin kaldırılması bu sorunları çözecektir, ancak bunlar birer süreçtir ve oryantasyon aşamasında bazı girişimlerde bulunulabilir. Örneğin öğrenci sınıflardaki yazı tahtasını ve kitaplardaki yazıları göremiyorsa, sınavlarını görerek yapamıyorsa bunlar onun için büyük bir kaygı kaynağıdır. Her öğretmenle görüşülerek tahtayı kullanırken aynı zamanda seslendirme yapması sağlanabileceği; derste kullanılan kaynakların görmeyen öğrenci için önceden büyük puntolu, elektronik veya kabartma yazılı olarak tedarik edilebileceği, sınavları için de farklı yöntemlerin var olduğu söylenerek böyle sorunlar için birçok çözüm bulunabileceği anlatılır. Böyle küçük yöntemlerle hem öğrencinin kaygısı azalır, hem de herkes için eğitime daha çok yaklaşılır.
Engelli öğrencilerle engelli olmayan öğrencilerin kaynaşması da, sosyal engellerin kaldırılmasıyla hem engelli, hem de engelli olmayan öğrencilere katkı sağlayacaktır. Bu iletişimi sağlamak için dönemin başında engelli ve engelli olmayan öğrencilerin beraber katılabileceği yarışmalar düzenlenebilir. Bu yarışmalarda, bireylerin değil grupların yarışması tercih edilmelidir ki, öğrenciler arasında arkadaşlık ve ortaklık bilinci oluşabilsin.
Önyargı, acıma ve küçümseme gibi sorunların önüne geçmenin yolu tanımaktır. Engelli olmayan öğrencilere, engellilik ve engelli bireylerin işlerini nasıl hallettikleriyle ilgili tanıtımlar yapılmalıdır. Engellilerin de herkes gibi yaşamını sürdürdüğü, ancak bazı durumlarda farklı yöntemler veya araçlar kullandığı anlatılarak bunlara örnekler verilebilir. Kısacası: engelliler üzerinden şükrün doruklarına varmanın ve sürekli yardım etmek isteyen iyilik meleği hallerinin getirdiği sınıflayıcı ve etiketleyici hiçbir eylemde bulunulmamalıdır. Böylece hoşgörü içinde bütüncül bir yapı hedeflenir. Böyle bir yapıda da, ihtiyaç duyan kişilere zaten yardım edilir.
Diğer bir rehberlik hizmeti, öğrencinin ihtiyaç duyduğu her türlü bilgiyi onun yararlanmasına sunabilmek için yapılan çalışmaları kapsayan, bilgi toplama ve yayma hizmetidir. Okuldaki ve çevredeki eğitsel ve sosyal etkinlikler, ders çalışma yöntemleri, mevcut merkezi sınav sistemleri, üst eğitim kurumları gibi konular hakkında bilgi toplama ve yayma hizmeti yürütülür. Bu hizmetlerden engelli öğrenciler de yararlanabilir elbette, ama farklı şeyler de yapmak gerek. Örneğin, azıcık gören bir öğrenci yıllarca zorluklar içinde okuma yapmaya çalışır, okuma hızı yavaş olduğu için kitap okuyamaz ve sınavları yetiştirmekte güçlükler çeker. Ama kimse ona teknolojiyi kullanarak daha rahat edeceğini söylemez. Oysa psikolojik danışman bilgi sahibi olsa ve öğrenciyi yönlendirse buna benzer pek çok sorun ortadan kalkacaktır. Kendini bu konuda mağdur hisseden biri olarak ben, “sesli kitap” imkânından lisede haberdar olabildim. Ekran okuyucu programları kullanarak kitap okumaya başlamam da üniversitenin ilk yılını buldu. Bu imkânlardan daha erken yararlanabilseydim, hayatımda neler değişirdi kestiremiyorum. Ama arkadaşlarım istedikleri kadar kitap okuyabilecek özgürlüğe sahipken ben değildim, hem de bir sürü imkân olduğu halde…
Değinmek istediğim son rehberlik hizmeti, belki de en popüler olanı, öğrencinin ilgi, yetenek ve başarısına göre bir üst eğitim kurumuna yerleşmesine veya meslek seçimine yardımcı olmayı amaçlayan yöneltme ve yerleştirme hizmeti. Burada önemli olan: tercih yaparken öğrencinin engeline göre değil; ilgi, yetenek ve başarısına göre tercih yapmasını sağlayabilmek. Engelli öğrencilerin okul tercihlerini sınırlandıran bir etken, aile ile aynı şehirde olmak bana göre. Örneğin lise veya üniversite tercihi yapan öğrenciye, gidip gelmesi kolay olsun diye evine yakın bir okul önermek; onun başarısını ve hedeflerini görmezden gelmektir. Engelli olmayan bir öğrenciye hangi uzaklıkta bir okul öneriliyorsa, engelli öğrenciye de o uzaklıkta bir okul önerilebilir. Hayatta insanın kendi kendine yetebilmesi ve kendi yolunu seçebilmesi kadar güzel bir şey olduğunu sanmıyorum. Engelli öğrenci, ailesinin yanında okuyacaksa bile; bu kendi isteğiyle olmalıdır. Başka bir şehirde, tek başına yapamayacağı düşünüldüğü için değil…
Engelli öğrencilerin tercihlerini sınırlandıran diğer etken de: engelli için uygun meslek arayışı. Her öğrenci, kendi imkân ve istekleri doğrultusunda bir bölüm seçmelidir. Öğrenciye engelinden dolayı hem okurken hem de çalışırken zorlanmayacağı bir bölüm önerme çabası, son derece anlamsız ve önyargı yüklü bir çaba. Amaç rahat bir meslek bulmak değil, mesleki eğitimin erişilebilir hale getirilmesi olmalıdır. Mesela, hukuk okumak isteyen görme engelli bir öğrenciye; “Görenler bile okurken ve çalışırken zorlanıyor, bence sen öğretmenlik falan tercih et.” denmesi, hukuk okumak istediği halde bundan vazgeçmesine, vazgeçtikten sonra hukuk yerine tercih ettiği bölümde okuduğu ve çalıştığı süre boyunca yıllarca bundan pişmanlık duymasına veya bu öneriye rağmen hukuk tercih edip karşılaştığı ilk sorunda “Bana demişlerdi.” düşüncesiyle vazgeçmesine neden olabilir.
İnsanlar arasındaki tüm farklılıklar sayesinde sosyal engellerin aşıldığı ve farklılıkların yaşamın bir parçası olmaktan da öte, yaşamın ta kendisi olduğunun anlaşıldığı engelsiz bir gelecek dileğiyle…
Kaynakça:
Özgüven, M. (2000). Engellilere Yönelik Tutumların Değiştirilmesi. Kök Yayıncılık.