Toplam Okunma 0

Bu ay filmlerin sesli betimlemesi üzerine bir şey yazamadım. Zira bir filmi izlemek yetmiyor, bana göre onunla ilgili araştırma yapmam, benim için önemli denebilecek bir zaman harcamam gerekiyor daha fazla bilgi edinebilmek için. Yaz sıcakları, denizin çekici çağrısı, bundan da öte evdeki misafir çocuk curcunasında pek mümkün olamadı bu. Başka bir konuda yazmayı düşündüm; ama ben bu hususta diğer yazar arkadaşlarım gibi üretken ve aktif değilim ne yazık ki. Ne yapsam acaba, diye düşünürken yiyen herkesin çok beğendiği kek tarifimi vermek istedim. Yanlış duymadınız evet kek. Zira bazı kimselerin kek tutturamadığını duyarım. Hatta artık rahmetli olmuş bir ablam benden özellikle kek yapmamı isterdi. Sanırım bu kekin olmaması işi, malzemeden ziyade karıştırmak ve fırınla alakalı bir durum. Olsun, kek yapmayı seviyorum ve kekimin beğenilmesi de beni mutlu ediyor.

Tarife geçmeden önce izninizle içimi dökmek istedim bir anda sizlere. Daha önce çeşitli vesilelerle belirttim, bu nedenle belki biliyorsunuzdur. Ben ailemle birlikte yaşıyorum. Dolayısıyla odam dışındaki ev benim kontrolüm dışında. Ne nerde aşağı yukarı bilirim; ama annemin estetik kaygıları ya da sırf can sıkıntısı nedeniyle yaptığı oynamalardan ihtiyaç duyunca haberdar oluyorum ve aradığını bulamayınca çok sinir bozucu oluyor. Neyse aynı zamanda çalışan bir insan olduğumdan özellikle mutfak tamamen benden ayrı yönetilmekte. Mutfak işini çok seviyor olmama karşın kavga dövüş bir şeylere el atabiliyorum. Hele benim annem gibi dağınık çalışıp eline aldığını işi bitince canının istediği yere koyan birinin mutfağında olmak çok sıkıntılı.

Artık altmış yaşına merdiven dayamış annem çalışırken ben oturunca da rahat edemiyorum. Bu nedenle gene büyük savaşlarla mesela bulaşık makinesini ona boşalttırmıyorum. Eğilip kalksın istemiyorum. Her şeyi yerli yerine koyuyorum. Geçen bir şeyler yaparken blender’ın ucunu kaybetmiş. İçerden ciyak ciyak bağırıyor, "Nereye koydun, çabuk gel bul şunu." diye. "Ben yerine koydum, ötesini bilmem." desem de anlatamıyorum ki. Allah'tan kardeşim mutfağa girdi ve "Ne arıyorsun anne?" dedi de gerçek ortaya çıktı.. Kendisi lavabonun yanına koymuş, telaşından bana bağırmak kolayına geliyor. İşte bu yüzden o varken ben, ben varken o mutfakta olmuyor. Veyahut biz bir arada olmayı beceremiyoruz ve dışarıda kalmak zorunda olan çoğunlukla ben oluyorum. Fırsat bulup da daldığım zamanlardan yaptığım kek tarifimi şimdi sizlere anlatacağım. İyi ki mutfakta daha fazla zaman geçirmiyormuşum değil mi? Yoksa bu yazı daha kaç sayfa uzardı Allah Kerim!

Kek için malzemeler:

Öncelikle başlıkta da söylediğim gibi, bu kekte kahve fincanını ölçü olarak kullandığımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.

2 yumurta.

2 kahve fincanı sıvı yağ.

2 kahve fincanı yoğurt.

4 kahve fincanı şeker.

6 kahve fincanı un.

1 paket kabartma tozu.

1 paket vanilya.

Küçük notlar:

Arkadaşlar bir püf nokta olarak bilmeyenler için, yumurtaları ve yoğurdu birkaç saat önceden buzdolabından çıkartıp ısıtmanız, kekinizin daha iyi kabarması için faydalı olacaktır.

Arzunuza göre keki kakaolu da yapabilirsiniz. Vanilya yerine kakao katabilirsiniz. Gerçi ben vanilyayı çok sevdiğimden ikisini birden katıyorum. Siz tercihinize göre kendiniz belirleyebilirsiniz. Kakaonun yanı sıra fındık veya ceviz parçaları da atabilirsiniz. Hatta bu parçalar iri çekilmiş olursa daha hoş oluyor. Ben sevmesem de ceviz üzüm ikilemesini sevenler de var. Hatta vanilya ile sadece limon kabuğu rendesi veya meyve parçacıkları da kullanabilirsiniz.

Diğer bir nokta, ben yemek yaparken bütün malzemelerimi önceden hazırlarım; çünkü sürekli yapmadığımdan pratiklik kazanamıyorum ve ayrıca pimpirikli bir tipim. Önce bütün malzemeleri ölçülerinde hazırlar, sonra karıştırma aşamasına geçerim. E tabi ben bir evin sorumluluğunu taşımıyorum ne de olsa. Bir yandan yemek yapıp diğer yandan evi toparlamak ve hatta çocukların peşinde koşturmak zorunda değilim. Bu nedenle yayıla yayıla iş yapıyor, sonrasında da kendi döktüklerimi topluyorum, hepsi bu. Bilmiyorum herkes benim gibi mi, ben mi çok abartıyorum.

Neyse önce un kabını alır ve silme doldurduğum 6 fincan unu bir kaba ayırırım. Ardından başka bir kaba 4 fincan şekeri ölçerek koyarım. Bu sayede bir fincan ile tüm malzemeleri ayarlamış oluyorum. Bu kadar bulaşık çıkarıyorum; ama fincandan tasarruf ediyorum. Önceden ısıttığım iki fincan yoğurdun üzerine bir kaşık yardımıyla doldurduğum iki fincan yağı ekliyorum. Bu arada ben dediğim gibi sürekli iş yapmadığımdan mıdır nedir, görmeyen malzemelerinden uzağım biraz. Mesela bir sıvıölçer edinmedim. Bu sebeple, annemin özellikle kısa süreli seyahate gittiği zamanlarda ilk yaptığım iş, yağ şişesini ortadan kaldırıp bir kavanoza yağ doldurmak oluyor. Zira kaşıkla yağ alıp kullanmak daha kolay ve pratik geliyor bana.

Kabartma tozu ve vanilyayı da kolay ulaşabileceğim bir yere koyduktan sonra başlıyorum kekimi yapmaya.

Yapılışı:

İşe çırpıcının karıştırıcı ucunun tamamen gireceği kadar derin bir kap almakla başlıyorum. Bu karışımın ortalığa sıçramaması için daha garantili oluyor. Önceden ısınmaya bıraktığım iki yumurtayı kırıyorum ve çırpıcıyla bir iyice çırpıyorum. Öyle ki yumurtalar bayağı köpürme durumuna geliyorlar. Bir tanıdığımdan duymuştum. Yumurtaları pasta yaparken bu derecede çok çırpmak daha iyi kabarması için gerekliymiş. Daha önceden hazırladığım şekeri, çırpıcıyı kabın içinden hiç çıkarmadan köşeden içine döküyor ve karıştırmaya devam ediyorum. Ben bu aşamada çırpıcıyı ısıtana kadar çok çırpıyorum diyebilirim. Neredeyse şeker tanelerinin şıkırtısını duymayana dek karıştırıyorum. Sonra aynı kapta hazırladığım yağ ve yoğurdu ekliyor ve biraz daha karıştırıyorum. Sonrasında çırpıcıyı kenara çıkartıp küçük tel eleği karışımı çırptığım kabın ağzına yerleştiriyorum. Unu karışıma katmadan elekten geçirmek gene kekin daha iyi kabarması ve sünger kıvamında olması için çok iyi oluyor. Etrafın batmaması için hafif hareketlerle eleği kabın içine doğru çalkalıyorum. Unun üzerine kabartma tozu ve vanilyayı da ekleyebilirsiniz. Bu sayede onlarda elekten geçer. Eleme işi bitince bir kaşık yardımıyla unu sıvı karışıma hafif hafif yedirin. Sıvı karışımın üst seviyesinden biraz üzerini de sıyırın, ki oradaki un birikintileri de kaşığa gelsin. Yedirme işlemi bitince, kaşığı bırakıp çırpıcıyla çırpmaya devam edin. Karışımınız ne katıya ne de sıvıya yakın bir akışkan olmalıdır. Bu aşamada iken arzunuza göre kekinize limon kabuğu rendesi, kakao, ceviz veya meyve parçaları vs. katabilirsiniz. Kakao hariç kattıklarınızı çırpıcıyla çırpmamanızı öneririm. Bu sayede parçalanmazlar. Daha şık bir görünüme sahip ve yiyimi daha güzel bir kekiniz olur.

Ben sade halde iken iri çekilmiş ceviz ekliyorum ve kalıba elde ettiğim karışımın yarısını döktükten sonra, kalan bölüme az bir şey kakao ekleyip cevizli sade karışımın üstüne kakaolu bölümü dökerek, iki renkli cevizli bir kek elde etmekten daha çok hoşlanıyorum.

Keki kalıba dökmeden önce, kalıbımızı iyice bir yağlamamız gerekiyor tahmin edeceğiniz gibi. Aksi taktirde o kadar özeniniz boşa gidebiliyor. Kalıpla bütünleşmiş kekiniz sizi şaşkın ve sinir olmuş bir yüz haliyle bırakabiliyor. Şimdilerde silikon kalıpların olduğu söyleniyor; ama ben hiç kullanmadım. Benimki eski tip kek kalıplarından. Hani şu teflon olanlardan.

Bir parça sıvı yağı kalıbın içine dökerek ya da margarini elinize alarak kalıbı yağlayın. Ben genelde kalıp yağlarken margarini kullanıyorum. Biraz margarini iki parmağımla alıyor ve kalıbın tüm kıvrımlarına varana dek yayıyorum. Hatta benim kalıbım eski tip ortası delik kalıplardan olduğu için, o delik bölümün etrafını ve özellikle dip bölümü ile birlikte üst kısmını da yağlıyorum. Kabaran kekin ulaşabileceği geniş bölümün en üstüne kadar, hatta en küçük köşeciklere kadar çizgi gibi elinize gelen yerlerin üstlerini daha iyi yağlayın, ki kek hamuru hiçbir yere yapışıp kalmasın. Bir keresinde ben bu son noktayı hesap edememiş ve üst kısmı yağlamamışım. Kekim oralara yapıştı ve parçalanarak kalıptan çıkabildi.

Önceden ısıttığınız 175 derece fırında yaklaşık bir saat pişirmeniz gerekir. Gerçi bu fırından fırına farklılık gösterir zannımca. .Hatta bizim fırında normal ve turbo ayarda bile farklılık göstermekte. Ayrıca şunu bildirmek isterim ki, küçük fırınlarda kekin güzel olmadığını duydum birçok kişiden. Bu benim duyduğum. Ben hiç küçük fırında pişirmedim. Külüstür, Nuh Nebi'den kalma bir fırınımız var. Canavar gibi maşallah. Hele kek pişirmekte üzerine yok. Ancak şunu özellikle belirtmeliyim ki fırınınızın pişirme süresini göz önünde bulundurarak en az yarım saat kırk dakika fırının kapağını hiç açmayın. Bu kabaran kekinizin sönmesini önlemek için yapılan bir uygulama. Sonrasında çıkan kokulardan kekinizin pişme aşamasına geçtiğini anlayabilirsiniz. Elinizi yanmaktan koruyarak bir çatal ya da bıçak yardımıyla pişip pişmediğini kontrol edebilirsiniz. Piştikten sonra kek kalıbını fırından alın. Bir nihale ya da tahtanın üzerinde biraz soğumaya bırakın. Kalıbın havı gittikten sonra peçete serdiğiniz bir tepsi ya da tabağın üzerine ters çevirin. lınk diye kekiniz düşer. Düşmezse ıslak bir bezi dörde katlayarak kalıbın arka kısmına koyup bekleyin. Kalıbı en ince ayrıntısına kadar yağladıysanız ve bir de şansınız varsa kendiliğinden gene düşecektir.

Huzurlu sofralarda, sevdiklerinizle birlikte beğeniyle yemeniz dileğiyle afiyet olsun. Son bir tavsiye: keki bir de siyah zeytinle yemeği deneyin. İlginç değil mi? Hastanede yatarken fizyoterapistimin bana hareketlerimi yaptırdığı sırada, söz nereden geldiyse kek muhabbetine geldi. Öyle böyle derken annem hafta sonu eve çıktığımızda yapıp pazartesi getireyim dedi. “Ama ben yanında zeytin isterim!” demez mi? Şaşırdık. “Deneyin bak, çok güzel oluyor” dedi. Denedik ve hakikaten biz çok beğendik. Umarım sizlerde beğenirsiniz. Afiyet olsun.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.