2009 yılında, erişilebilir yaşamın herkes için en temel insan hakkı olduğuna ve herkesin eşit, erişilebilir ve engelsiz bir hayat sürme hakkına inanan beş genç;Abdullah Rıza Tuzlu, Ahmet Sağın, Muharrem Işık, Sinan Emir ve ben Ankara’da bir araya geldik. Erişilebilirlik sorunları üzerine çeşitli fikir alışverişleri yaptık. Bu düşünce trafiğinin sonunda, en can yakıcı sorunlardan birisi olan ulaşımda erişilebilirlik üzerine çalışma kararı aldık. Bu bağlamda, Ankara’daki otobüslerde sesli anons (hangi durağa gelindiğinin sesli olarak belirtilmesi) uygulamasının yer alması mücadelesi başlamış oldu.
Bu konuda ilk olarak, 2004 yılından beri İstanbul’da sesli otobüsler için çalışma yürüten Engelsiz Erişim Grubu ile iletişime geçtik. Ve çalışmaları Engelsiz Erişim Ankara Aktivistleri ismiyle sürdürmeye karar verdik. Daha sonra, kısa bir bilgi toplama ve araştırmanın ardından, İETT’de Engelsiz Erişim’in projesiyle ilgilenen Abdullah Türkoğlu, dönemin EGO’da satın alma müdürü olan Yahya Güler ve otobüslerden sorumlu Nurettin Güler ile görüştük. Onların yönlendirmesiyle, dönemin EGO Otobüs Daire Başkanı Ömer Koca ile diyalog imkanı bulduk.
Ömer Bey, görme ve işitme engellilere yönelik bir proje planladıklarını, ancak projenin taslak aşamasında olduğunu belirterek “Eğer sizin bir teknik şartnameniz varsa dilekçe halinde bize iletin.” dedi. Bizler de Engelsiz Erişim’in projesini de içeren bir dilekçe hazırladık ve kendisine ulaştırdık. Bir sonraki görüşmemizde projemizi çok beğendiğini ve belediyenin “akıllı durak” projesine eklenmesini komisyona ileteceğini belirtti. İlerleyen süreçte, taslağımızın belediyenin “akıllı durak” projesine eklendiğini ve projenin ihaleye çıkacağını bize ilettiler. Fakat aylarca beklememize rağmen bir gelişme sağlanamadı. Her aradığımızda, ihalenin yapılamadığı gibi bir gerekçe sunuluyordu bize. Bunun üzerine, internet üzerinden toplu dilekçe gönderme eylemi gerçekleştirdik. Ve buna bağlı olarak da Ankara’daki engelli örgütleriyle bir toplantı alıp toplu bir eylemlilik süreci başlatma kararı aldık. Fakat engelli örgütlerinin bu konudaki tutumu manidar oldu. Kendilerini mevcut belediyenin yakınında gören STK’lar eylemlilik fikrine hiç yanaşmazken, diğer derneklerin tutumu da yuvarlak sözlerle konuyu geçiştirmek oldu. Öyle ki toplu eylem yapması düşünülen dernekler, “O varsa, ben yokum.” zihniyetinde oldukları için platform toplanamadı bile. O nedenle, çalışmalarımız biraz daha sınırlandı. Beş yıllık sancılı bir sürecin sonunda Ankara’da da yeni yeni anonslu otobüsler faaliyete girmeye başladı.
Evet, doğrusuyla yanlışıyla Ankara’da böyle bir süreç yaşandı ve otobüslerimiz konuşmaya başladı. Bu günden sonra yapılması gereken bu kazanımı daha da ileri götürmek. Bunun için tüm Engelli STK’larının bu projenin var olduğu yerlerde projeyi daha ileri götürmek için projenin henüz uygulanmadığı yerlerde de yapılması için mücadele etmesi gerekiyor. Evet, mücadele etmesi gerekiyor. Çünkü Ankara’da da, İstanbul’da da kimse bize sesli otobüsleri lütfetmedi. Tamamen yoğun bir emek ve mücadelenin sonucudur bu kazanımlar. Unutmayalım ki, erişilebilirlik birçok engeli ortadan kaldıracak ya da birçok engelliyi prangalayacak kadar önem arz eden bir olgudur. Evet, özgürlük kadar haktır. Çünkü birçok engelli, çevrenin ve ulaşım araçlarının yeterince erişilebilir olmaması nedeniyle tutsak hayatı yaşamakta. Fakat bu sorunun çözümü de bizim mücadelemizde. Bir düşünelim, erişilebilir okul, erişilebilir işyeri, erişilebilir çevre ve önyargısız toplum. Sonuç; engelsiz hayat. Evet, 21. yüzyılda bu mümkün. Toplumları baskı altına almak için kullanılan teknolojinin onda biri erişilebilirlik için kullanılmış olsa, tüm erişilebilirlik sorunları çözülür. Ve son olarak diyorum ki, kaybettiğimiz her an daha bağımlı ve engellenmiş kılar insanı. Oysa özgürlük, hava kadar, su kadar elzemdir. Bu nedenle, çevremizdeki her şeyi erişilebilir hale getirmek için mücadele etmeliyiz. Eşit, özgür, engelsiz ve erişilebilir bir hayat dileğiyle.
Not: Gezi direnişi sırasında, Okmeydanı’nda evinden ekmek almaya çıktığında kafasından gaz bombasıyla vurulan ve 269 gün ölüme ve zulme karşı direniş manifestosu haline gelmiş olan, Direncin çocuğu Berkin’imizi güneşe uğurladık. Bu yazımı, Berkin Elvan şahsında Gezi direnişi sırasında ölümsüzleşenlerimize ve yaralananlara ithaf ediyorum.