Toplam Okunma 0
Dikdörtgen bir formda yeşil fon kullanılarak tasarlanan bir çizim görseli. Görselde iki siyah renkli kafa, birbirine dönük şekilde yandan görüntüleniyor. Soldaki kafanın içerisindeki düşünceyi temsil eden çizimler karışık bir şekilde.  Sağdaki kafanın içindeki çizimler düzenli bir şekilde içten dışa doğru sarılmış halde görüntüleniyor. İki kafadan çıkan ipi andıran bu çizimler, ağızlardan çıkarak ortada birleşiyor.

Şu sağlamcılara akıl sır ermiyor azizim. “Ucube miyiz, aciz miyiz, yoksa bütün kötülüklerin kökeni mi?” Bazen kendimi bir sağlamcının zihniyle değerlendirmeye çalışıyorum olmuyor. Çünkü insanı yeti çeşitlilikleri nedeniyle eksik ya da kusurlu göremiyorum. Bu insanın ve hayatın gerçekliğine uzak. Oysa sağlamcılar bu işte çok mahir. Bu durumun da tamamen bilmemekten kaynaklı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü hayata eşit katılım talebimiz söz konusu olduğunda bir şeyleri yapamayacağımızı düşünenler, ne hikmetse sistemin pisliğinin sonucu olan olumsuzluklarda tam tersi bir noktada duruyor. Özellikle sevilmeyen, insanlığa karşı suç niteliğinde olan eylemlerde, bir anda failin yeti çeşitliliği gündeme geliyor.

 

Geçen bir arkadaşla bir müzisyenin olumsuz ideolojik çıkışlarını eleştirirken “otistik” olduğu için öyle yaklaştığını söyledi arkadaşım. Ben de bunun sağlamcı bir yaklaşım olduğunu, otizm ile alakası olmadığını belirttim. Bugünlerde Mask ve Kanye West’in saçma sapan işlerini, onların otistik olmasına bağlama kolaycılığı kendini gösteriyor. Bu kolaycılıktan da öte ideolojik bir saplantı. Çünkü sağlamcılık ideolojik bir saplantılar bütünüdür. Yeti çeşitliliklerini uğursuzluk, kötülük, eksiklik olarak kabul eder. O işin içinde engellilik olduğu zaman, sağlamcılardan doğru değerlendirme beklemek yanılgı olur. Çünkü orada işin özünü yakalamasının önünde kocaman bir ön yargı bariyeri vardır. Mesela Mask parmağa bulaşmaz bir burjuvadır ve onun bütün iğrenç yönelimlerinin altında bu sınıfsal köken yatar. Yine de sevgili sağlamcılar bu gerçekliğin üzerinden büyük bir şevkle atlayıp, olayı otizme ya da sakatlığa bağlarlar. 

 

Bu durum tarih boyunca böyle olmuştur. Olumsuzluklar, kötü olay ve davranışların kaynağı olarak sakatlar görülmüş. Tabii kadınlar da. Sonuçta mantık aynı yerden besleniyor. Aristo kadınları “sakatlanmış erkekler” gibi değerlendiriyordu. Fakat biz burada uğursuz kabul etme olayından çok, sakatlığın kişinin olumsuz davranışlarındaki rolü üzerine kafa yoracağız. Zira tarihteki kötü üne sahip olanların çoğunun yöneliminin kökeninde sakatlığı olduğu iddia edilmiştir. Bu roman sayfalarına kadar girmiştir.

 

Yakup Kadri’nin “Yaban” romanında bu bakış açısıyla işlenmiş noktalar var. Kambur kişiyi orada engelinden kaynaklı daha kötü ve kompleksli gösterir. Tarlada yalnız başına bırakılan kör kıza yönelik istismarı anlattığı bölümde bu yönelim hissedilir. Oysa aynı iğrenç davranışı kambur ya da sakat olmayan insanların da işlediği bir gerçek. O zaman burada temel sorun kambur değil. Başka kambur bir insan, onun gibi zalim ve istismarcı olmazdı. Yani Bilinci oluşturan tüm çevresel faktörlerin içinden sadece sakatlığı etken olarak görmek sorunun başladığı yer. Benzer ve daha geniş bir anlatımı Shakespeare’in III. Richard oyununda görebiliriz.

 

Shakespeare, III. Richard oyununda; Richard’ın kan dökmekten çekinmeyen, zafere odaklı ve zalim oluşunda onun sakatlığının önemli bir rolü olduğunu vurgular. Onu akrabalarından ayıran özelliklerin başında sakat olmasının ve kimsenin onunla bir şey paylaşamamasının etken olduğunu belirtir. Bunu da iç diyaloglarla seyirciye sunar. Zafer zamanı var olan zevklerden mahrum kalmasını, kendini yarım hissetmesini, bir sevgilisinin olmamasını zalimliğinin bahanesi yaptığını iddia eder.

O diyaloglardan biri şu şekilde: “Çatık yüzlü harp çatmaz oldu kaşlarını. Zırhlı atlara binip yüreksiz düşmanların içine korku salacağı yerde, şehvetli sazlara kaptırmış kendini. Dönüp zıplıyor bir kadının yatak odasında. 

Fakat oynaşacak ya da aynalar karşısında kırıtacak biçim var mı bende? Salına kırıta giden bir yosmanın önünden cakayla geçecek hal var mı bende? Kahpe felek kancıklık etmiş. Ancak yarım yamalak yapılıp vaktinden önce yollanmışım dünyaya.  Vücut desen çarpık, kusurlu, eksik. Öylesine biçimsiz öylesine başkayım ki yanından topallayarak geçtiğim köpekler havlıyor bana.”

Bugün gerçek hayatta kabul edemeyeceğimiz ve anca bir zorbaya yakışan cinsiyetçi ve sağlamcı bu iç diyalog aslında toplumların ve dolayısıyla yazarın da sakatlığa bakış açısını yansıtıyor. Tabii insanın aklına şu soru geliyor. Tarihte böyle zalim ve diktatör enflasyonu varken, bunların kaçı sakat? Bu gerçekten bir sakatın dünyası mı yoksa sağlamcı bakış açısının sakat zihnini kendi bakış açısıyla yazması mı? Lunaçarski bu diyalogda Richard’ın kendisini ikinci sınıf olarak görmediğini tam tersine kendini tuhaf bir yalnızlığa zorlayan bu bedensel sakatlığın onun gerçek amacına ulaşma isteğini kamçıladığını söyler.

 

Diyaloğu incelediğimde ben öyle düşünmedim. Burada sorun Yakup Kadri, Lunaçarski ya da Shakespeare değil. Elbet onları bu eserler için eleştirmek, yargılamak haddimiz değil ve bilimsel de olmaz. Bizim derdimiz bugün ile. Tarihin tekerleği ileriye gitmeyi zorlarken geçmişin yanlış algısına göre değerlendirilip, kimsenin günahının bahanesi olmayı istemiyoruz. Elbet yeti çeşitliliklerinden kaynaklı kompleksleri olan ve o kompleksleri böyle kötü bir şekilde kullananlar vardır. Tıpkı diğer insanlarda olduğu gibi. Biz yanlış ve kötü davranışları engelli olmayanlara yüklemiyoruz mesela. Gökten taş yağsa bizden bilinmesine gerek yok. Ben niye sınıfsal ya da karakter olarak uyuşamayacağım insanların saçmalıklarına yeti çeşitliliğimi bahane olarak sunayım? Böylesi bir utancı niye kabul edelim? Etmeyeceğiz. Elbette hatamızla, olumlu olumsuz yaptıklarımızla sıradanlaşacağız hayatın içinde. Bu sıradanlaşma toplumların yararına olacak. O zaman “büyük oyunu bozmak” yerine gerçeğe odaklanmış olacaklar. Biz ve yeti çeşitliliklerimiz de kurtulmuş olacak. Eeeee biraz rahat bırakılmak bizim de hakkımız değil mi? Bu arada dergimiz 11 yaşına girdi. Yani bizi rahat bırakmadığınız her ay biz de sizi sayfalarımızdan rahat bırakmamaya devam edeceğiz. Gerisi size kalmış. Neyse her şey bir yana, İyi ki doğdun EEEH Dergi.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.