Toplam Okunma 0

"Başlamak, bir işi bitirmenin yarısı demektir" özdeyişinin, kirli çömleklere veya kenarda kullanılmamaktan tozlanmış çalı süpürgesine bakılarak söylenmiş olması büyük bir olasılık bence. Aynı aforizmanın başka konulara uyup uymadığı konusunu tartışmaya açığım; ama temizlik mevzusuna "cuk" diye oturduğundan şüphem yok. Gerçekten de yalnız yaşayan birinin temizliğe girişmeden önce kendini psikolojik olarak mevzuya şartlandırması ve odaklaması gerekiyor. Aksi takdirde o temizlik bir türlü başlamıyor.

Üstelik yaz aylarında bu süreci başlatmakta yaşanan güçlük temizliğin maliyet yükünü de hayli arttırıyor. Hele ki benim gibi Antalya veya Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü bir yerde yaşıyorsanız masraflar çok ama çok ağırlaşıyor… Nedense temizlik yapmaya her karar verişimde, çalışma odamın serin havasından dışarı adımımı attığım an, "Bu sıcakta temizlik insanı öldürür, en iyisi ben diğer iki klimayı biraz açayım da ortalık hafiften serinlesin" cümlesini kuruyorum. Kumandaların düğmelerine bastıktan sonra bir kahve yapıp çalışma odamın serinliğine dönüyorum. Temizliğe girişmek için odadan ikinci kez çıktığımdaysa nedense hep, "Mis gibi serin olmuş yahu! Dur, şu temizliğe girişmeden önce bir kahve daha yapayım da salonda yayıla yayıla içeyim" diyorum.

Aslına bakarsanız o kahveyi içtikten hemen sonra temizlik işlerine dalmış olsam elektrik faturasından doğan hijyenlik maliyeti kabul edilebilir seviyede kalır. Ne var ki, o kahveyi içince yayılmış olduğum kanepede biraz uyuklayabileceğime dair fikri aklıma sokan şeytana yeniliyorum. Uyandıktan hemen sonra da üşüyor ve hasta olmaktan korkup klimayı kapatıyorum. İçimi ısıtmak için kendime bir kahve daha yaparken ev ısınmadan temizliğe başlayacağıma dair söz veriyorum kendime. Bu süreç işlerken de hava kararıyor ve karanlıkta temizlik yapılmayacağına dair batıl inançlar, komşunun süpürge sesinden rahatsız olabileceğine dair düşünceler derken iş, "Eh, yarın yapmam daha akılcı olacak sanki" noktasına varıyor…

Kısacası, başta da dediğim gibi bildiğiniz tüm telkinleri kendinize vermeniz en manalısı…

 

TOPRAK ANA'NIN VE YERKÜREMİZİN AHINI ALIN!

Maalesef ki günümüzde kimyasal maddeler kullanmadan pek temizlik yapılmıyor. Atık sulara karışan bu kimyasalların toprağı kirlettiği de su götürmez bir gerçek. Her ne kadar organik olduğu söylenen temizlik ürünleri piyasada mevcut olsa da çoğu marka ya uydurma bir içerikle bu ürünleri üretiyor ya da doğru düzgün ürettiği için çılgın fiyatlardan satışa koymak zorunda kalıyor. Kesin olan başka bir şey de şu: "Organik ürün" sıfatı taşıyan ürünlerde de toprağı kirleten kimyasal madde bulunuyor; ancak yerli üreticiler, global standartlardaki gibi bu kimyasal oranın %5'i aşmadığını "iddia ediyor".

Temizlik eyleminde ihtiyacınız olan temel kimyasalları şu şekilde sıralayabiliriz: Yer silme deterjanı, çamaşır suyu, yağ sökücü, kireç sökücü, seramik yüzey temizleyici. Bunlara ek olarak tercihe göre fayans temizleyici, ahşap/cam yüzey temizleyici, tuz ruhu, kezzap, naftalin ve klozet kokusuna da ihtiyacınız olacaktır.

 

ÖRDEK BOĞAZLI AMBALAJLAR

Yukarıda bahsettiğim bu ürünlerin kimisi fısfıslı şişelerde kimisi düz ve tıpalı kutularda kimisi de bidonlarda satılıyor. ürünün markasına göre ambalaj biçimi de değişiyor. Benim tavsiyem, "ördek boğaz" olarak adlandırılan ambalajlarda satılan ürünleri tercih etmeniz. En azından klozet temizliği için kullandığınız kimyasallarda bu ambalaj tipini seçmeniz. Bu ürünlerin, boğaz kısmı tıpkı ördek boğazında olduğu gibi eğimli; bu da klozet seramiğinin iç kısmında, su rezervuarından gelen suyun dağıtıldığı alanda hayli işe yarıyor. Zaten fısfıslı şişelerdeki bir kimyasalla klozet temizliği yapmak pek işlevsel değil.

Marc ve Domestos, markalarının birçok ürünü ördek boğazlı. Bu markaların ; yağ sökücü, kireç sökücü, klor sökücü ürünleri ayrı ayrı şişeleniyor ve bu nedenle kapitalizme sövmek için harika bir neden bulmuş oluyorsunuz. Yağ sökücü ile banyo fayansları için kullanacağınız fayans temizleyicinin fısfıslı şişede olmasına da dikkat etmeniz size hayli zaman kazandıracaktır. Tabii burada ufak bir hatırlatma da yapmak gerekiyor. Fısfıslı şişenin pompa mandalına basmanıza rağmen bir şey püskürmediğini gördüğünüzde şişenin vidalı kısmını açmanıza gerek yok… Bunu akıl edecek kadar nörona sahipseniz, "Acaba uç kısmında ince bir jelatin mi yapıştırmışlar?" diyerek tırnağınızla veya sivri bir bıçak ucuyla fısfısa dalmanıza da gerek yok; çünkü inanmayacaksınız ama mantıken ucunda jelatin olsa zaten şişe içindeki havayı dışarı çıkamazdı… Teknolojiden faydalanıp görüntülü aramayla, "Ya anne, bu yeni şişe bozuk!" diye ağlanmanız da inanın gerçekten çok karizma yıkıcı oluyor. Çünkü annenizi aramadan önce biraz inat ederseniz işin sırrının fıs fıs kısımdaki kare parçayı yarım tur çevirmekte olduğunu çözebilirsiniz. Eh, bu keşiften sonra, "El oğlu yapmış ağa… Teknoloji çok hızlı gelişiyor…" cümlesini de kurmanız adaletli olacaktır. Aynı zamanda şişeyi yerine koyarken kare parçayı kapalı moduna getirmeniz gerekiyor. Aksi takdirde uçucu maddelerin gerçekten de uçup gittiğini öğreniyorsunuz. Eee… Ne olmuş yani kare parçayı keşfetmeden önce bıçakla fısfıs ucunu sakat bıraktıysam? Her gencin başına gelir böyle şeyler!

 

HİJYENLİK VE KOKU

Çamaşır suyu kokusu, nefret ettiğim kokular listesinde ikinci sıradadır. Birkaç arkadaşın da aynı dertten şikâyet ettiğini şahsen biliyorum. İçlerinden birkaçı da "kokusuz çamaşır suyu" olarak adlandırılan "yoğunlaştırılmış çamaşır suyundan habersizdi. Muhtemelen yazıyı okuyanlar arasında da bilmeyenler çıkacaktır. Bu ürünler, normal çamaşır suyuna göre daha az kokuyor; ancak normal çamaşır suyuna oranla daha fazla hijyen sağlıyor. "Yoğunlaştırılmış" ifadesiyle satılmasından da anlaşılacağı üzere, Ayşe Teyze'nin beş litrelik damacana çamaşır suyu bidonlarında değil, 450-1250 ml’lik şişelerde satılıyor. Fiyatları, normal çamaşır suyuna göre biraz daha pahalı. Ancak normal çamaşır suyundan beş ölçek kullanırken bunlardan iki ölçek kullanmanız yeterli oluyor.

Başta tıp kurumları ve sosyal alanlar için yapılan araştırmalara göre en iyi hijyen oranı çamaşır suyu veya çamaşır suyu katkılı ürünler kullanıldığında sağlanıyor. Kısacası çamaşır suyu kokusundan nefret ediyor olsanız bile özellikle klozet temizliği ile zemin temizliğinde çamaşır suyunu işe dahil etmek gerekiyor.

 

KENDİ ÇÖZÜMLERİNİZİ GELİŞTİRİN

Bu kadar çok kimyasal ürünü ev içinde elbette ki bir dolaba tıkmanız gerekiyor. Sorun şu ki, özellikle fısfıslı şişelerde kullanılan ürünlerin ambalajları birbirine çok benziyor. Tabii ki belli seviyede bir nöron sayısına sahip her insan evladında olduğu gibi sizde mutfaktaki ocağa yağ sökücü yerine kireç sökücü püskürttüğünüzü fark edeceksinizdir. Zaten mevzu hatayı fark etmek değil; hatayı engellemek. Bu aşamada ürünleri işaretlemeniz size pratiklik sağlayacaktır. Yazı dizisinin birinci bölümünde, braille bilmeyenlere hırdavatçıdan mıknatıslı harf almalarını önermiştim. Temizlik ürünlerinin ambalajları pek sık değişmiyor; hatta hiç değişmeyenler bile var. Kimyasalda erimeyecek kalınlıktaki bir ipin ucuna kullandığınız ürünün baş harfini asmak veya braille ile kartona yazıp iple ürünün boynuna takmak yaşanması muhtemel hataları engelliyor. Tembelliğe kaçıp paket lastikle harfleri asmanın akıllıca olacağını düşünenlere ise o sevdadan vazgeçmelerini öneriyorum. Çünkü eriyorlar… kopuyorlar ve ocağa kireç sökücü sıkmanıza sebep oluyorlar. İşin fenası anneniz bunu fark ediyor!

 

TOZ BELASI

Dürüst olayım; toz almaktansa ütü yapmayı veya cam silmeyi tercih ederim… Zaten kör biri için temizliğin en sinir bozucu aşaması bence toz almak. Yer silme ve süpürme işleminde yapılan mekanik hareketler toz almada işe yaramıyor. İlla bir şeylere eliniz çarpıyor. Bir de tabii annemin söylediğine göre toz alırken ara sıra bezi yıkamak da gerekiyormuş… Zaten bir de, "Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıktı" hadisesine benzer bir olay var toz alma işinde. Kimi kişi, toz alma eylemini temizlik öncesinde yapılması gerektiğini söylüyor kimisi de temizlik sonrasında. Tabii anneniz sizden uzakta yaşıyorsa ne öncesinde ne de sonrasında alınmasına gerek olmadığını söyleme özgürlüğünüz de var.

Açıkçası raconun ne olduğuna dair pek fikrim yok; çok ürkütücü bir cümle olacak ama bence her ikisi de tembel biri için yapılması gereken davranışlar kapsamında. Aksi takdirde ne oluyor? Sonuçlar şu: Temizlik öncesinde toz alırsanız, temizlik sürecinde kalkan toz aynen geri siniyor -ki eğer on beş günde bir temizlik yapıyorsanız ciddi bir toz kalktığı kesin. Öte yandan toz alma işini temizlik sonrasına bırakırsanız, on beş gün veya ne bileyim bir önceki temizlikte toz almak içinizden gelmediyse bir aylık toz, silme sürecinde birkaç dakika önce temizlediğiniz zemine düşüyor.

İki çözüm yöntemi var: Birincisi, sık temizlik yapıyorsanız toz alma işini temizlik sonrasına bırakmak. İkincisi, sık temizlik yapmıyorsanız ya önceden silip iş bittikten sonra mıknatıslı toz fırçanızla ortalıkta dolaşacaksınız ya da temizlik sonrasında toz alırken bu iş için özel olarak üretilmiş toz çekme ve yapıştırma özelliği olan bezlerden kullanacaksınız. Tabii bezin özelliğinin "toz çekme" olduğuna vurgu yapıyorum; Toprak Ana'ya dahil olacak seviyede kalın toz tabakalarında pek işe yaramayacağını "tahmin" ediyorum.

 

KULLANIŞLI DİĞER ÜRÜNLER

Hem hırdavat hem de büyük marketlerdeki temizlik reyonunu iyice dolaşmanızı öneriyorum. Çünkü gerçekten ilginç ürünler var. Her ne kadar kullanmamış olsam da bir arkadaşımın bahsettiği hoş bir üründen söz etmek istiyorum. Eskiden gece yarısı sonrasında televizyonlarda yapılan tele-market reklamlarında arabalar için parlaklık verdiği ve kir tutma oranını azalttığı iddia edilen kimyasallar vardı. Yağmur yağsa da araba çamurlu değil temiz görünüyordu. İşte o kimyasalın benzerini camlar için de yapmışlar. Arkadaşımın dediğine göre camın dış yüzeyini iyice sildikten sonra bu kimyasalı püskürtüp yaymak, camın (mevsimine göre) altı ay kadar temiz kalmasını ya da "görünmesini" sağlıyor. Yağmur yağması dezavantaj değil avantaja dönüşüyormuş. Yağmurla birlikte ince toz tabakası akıp gidiyor ve cam çamur izi kalmadan pırıl pırıl hâle bürünüyormuş.

Aynı reyonlarda farklı tipteki oda kokularını da inceleyebilirsiniz. Spreyler dışında fitilli/çubuklu kokular, minik şişelerdeki yağlı kokular gibi ilginç ürünler mevcut. Örneğin beş santimlik bir şişeye, sandal ağacı kokusunu muma benzeyen bir hâl ile koymuşlar. Odanın bir yerine koyup tıpasını çıkarınca on gün boyunca yoğun olmayan ve rahatsız etmeyen bir kokuyu ortama salıyor.

 

TEMEL TEMİZLİK KURALLARI

Yeteri kadar gevezelik ettiğime göre sanırım artık eylemsel faaliyetlerin anlatımına geçsem hiç fena olmayacak. Ev temizliği yaparken bazı temel kurallara uymanız hem temizliğin kalitesine yansıyacaktır hem de işlerinizi daha rahat yapmanıza imkân verecektir. Tabii ki herkesin kendince uydurduğu veya annesinden modelleyerek kazandığı alışkanlıkları vardır; o ayrı bir konu. Ben olabildiğince en elverişli olanları sıralayacağım. Siz isterseniz kafanıza göre değişiklik yapabilirsiniz. Önemli olan sonuç nihayetinde, değil mi? Evet, temizliğin temel kurallarını şu şekilde listeleyebiliriz sanırım:

Hım… hayli uzun süredir yazıyorum… En iyisi ben önce bir kahve içeyim devamını öyle yazayım…


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.