Merhaba değerli okurlar, Ekim ayının vazgeçilmezlerinden bir Beyaz Baston Festivali'ni daha geride bıraktık. Her yıl olduğu gibi, erişilebilirlik hakkında bilmediğimiz veya “Bu da varmış.” dediğimiz birçok şey, birçok detay, festivalde mevcuttu. Bilişimden oyun standına, origamiden minyatür ormana dek bir dizi erişilebilir uygulama heybemizde bir sürü yeni bilginin birikmesini sağladı. Unutulmazlar arasında yer aldı diyebilirim. Özellikle, harita standındaki kabartma halde tasarlanmış Dünya haritası bir hayli ilginçti doğrusu. Fakat ilginç olan şey, haritanın kendisi değildi. Dünya üzerinde yer alan bilindik kıtalar, erişilebilir formatta kabartılmış bir şekilde bulunuyordu. İşin enteresan tarafı, her bir kıtanın farklı malzemeyle bezenmiş olmasının yanı sıra, mevcut dünya düzenine de parodik bir gönderme içermesiydi kanımca. Öyle ki, Amerika ve Avrupa kıtası pürüzsüz kumaş parçalarıyla bezenmişken, Afrika kıtası çaputvari, sıradan malzemelerle dokunsal hale getirilmişti. Her açıdan şarkiyatçı tahakkümün bir yansıması gibi görünüyordu anlayacağınız. Ben de gerek söz konusu durumdan gerek Orhan Gökdemir'in Aykırı Akademi'de okuduğum bir yazısından esinlenerek şarkiyatçı söylem ve sağlamcı ideoloji arasındaki ilişki üzerinde durmak istedim.
Orta Doğu, Yakın Doğu, Uzak Doğu... Biz neye göre doğuyuz, düşündük mü hiç? Neye göre yakın veya uzak olarak konumlandırılmaktayız? Bu durum, Londra'daki Greenwich Semti'nden geçen Başlangıç Meridyeni'nin boylamsal olarak doğusunda kalmakla sadece açıklanamaz elbette. Dünya tarihine damgasını vurmuş sömürgecilik faaliyetleri ve bunun akabinde gelişen hakimiyet teorileri, bu konuyu anlamamızda yardımcı olacaktır. 17, 18 ve 19. Yüzyılda, deniz ticaretinin yoğunlaştığı yerleri ve sömürgeciliğin yayıldığı alanları inceleyen Amerikalı Amiral Alfred Thayer Mahan, “Denizlere hâkim olan, dünyaya hâkim olur.” tezini ortaya atmıştır. Özellikle, 19. yüzyılda kabul gören bu yaklaşım, Deniz Hakimiyet Teorisi olarak adlandırılır. Nitekim, 1884'te Osmanlı'nın da katıldığı uluslararası konferansta kısa adı "GMT" olan Greenwich Mean Time, ortak zaman dilimi ve Başlangıç Meridyeni olarak kabul edilmiştir. Bu kararda, dünya deniz ticaretini yöneten denizcilerin yüzde 70'inin Greenwich zaman dilimini kullanması etkili olmuştur. Yine deniz ticareti ve ticaret yollarına hâkim olma durumunun da tarihsel süreçte farklılık gösterdiğini görmekteyiz. Kimi zaman, bir medeniyetten başka bir medeniyete geçiş yaptığını; kimi zaman ise, bir kıtadan başka bir kıtaya el değiştirdiğini de söylemek mümkündür. Öyle ki, Bizans döneminde Yerebatan Sarnıcı’nın hemen yanında bulunan Milyon Taşı ve Osmanlı döneminde Ayasofya Camii, Başlangıç Meridyeni olarak tanımlanmıştır. Yedi Kıta tarih ve kültür dergisinin 2014 Temmuz sayısında, söz konusu iddia, Astronom Yakup Emre tarafından öne sürülmüştür. Detaylarına kaynakçamda sunacağım linkten bakabilirsiniz.
Merkatör Projeksiyonu’na gelecek olursak, 1568 yılında Merkatör'ün kendi adıyla geliştirdiği silindirik projeksiyon, uzun bir süre dünya haritalarının tasarımında kullanıldı. Konform bir haritalama yöntemi olduğundan, şekil bozulmaları en az düzeydeydi. Ekvator ve çevresi boyunca uzanan meridyen ve paraleller kusursuz bir şekilde gösterilmekte idi. Fakat ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe, alan ve şekil bozulmaları artıyordu. 1973'te, Alman film yapımcısı ve tarihçi Gall Peters'in itirazına dek kusursuz bir haritalama yöntemi olarak dünyada biliniyordu. Fakat Peters'in ırkçı niyetlerle projeksiyonun tasarlanmış olabileceğini iddia etmesi üzerine, Merkatör Projeksiyonu sorgulanmaya başlandı. Özellikle, güneşin batmadığı ülke olarak bilinen Britanya'nın bahsi geçen projeksiyonu, sömürgelerini haritalandırırken kullanması söz konusu iddiayı destekler nitelikte idi. Avrupa ve Amerika ülkeleri, haritalarda olduğundan daha büyük gösteriliyordu. Böylece; dünya küresi, emperyalizmin her bakışta kendi egosunu tatmin etmeye yarayan bir boy aynasına dönüşüyordu. Küresel bir tepegöz ... Her şeye tepeden bakan bir çift göz gibi...
Sözüm ona, sağlamcı ideoloji de Merkatör Projeksiyon gibi değil mi? Etrafımızı saran bir çift tepegöz misali... Gündelik hayatın her alanında tepeden bakışlar üzerimizde gezinmiyor mu her daim? "Aman dur, sen yapamazsın"lar; izinsiz, sorgusuz, müdahil dokunuşlar... Hepsi ama hepsi kendini bir diğerinden üstün görmenin alametleri. Peki ama ne yapmalı? Merkatör Projeksiyon gibi sağlamcı ideolojiyi de tarihe gömmek mümkün mü sizce? Zor ama imkânsız değil bence. Hayatın her alanında var olursak, sağlamcı duvarları aşabiliriz, başarabiliriz.
Kaynakça
Orhan Gökdemir’in Aykırı Akademi’de yayımlanan 25 Mayıs 2017 tarihli yazısı
http://aykiriakademi.com/dusunce-balonu/dusunce-balonu-gorus-analiz/gorme-bicimleri
1884’teki Uluslararası Meridyen Konferansı hakkında bilgi. 7 Kıta Tarih ve Kültür Dergisi’nde yer alan makalenin haber linki
https://www.timeturk.com/tr/2014/07/12/osmanli-baslangic-meridyeni-olarak-ayasofya-yi-secmis.html
Alfred Thayer Mahan (The Elements of Sea Power)