Toplam Okunma 0
Kolaj tekniğiyle hazırlanmış Afişin üst kısmında, başrol oyuncuları Kerem Bürsin ve İrem Helvacıoğlu adları yer alırken, isimlerin hizasına denk gelecek biçimde Oflaz (Kerem Bürsin) ve Eflatun’un (İrem Helvacıoğlu) filmden birer kesit hâlindeki fotoğrafları var. Sağ profilden görünen açık kumral, kirli sakallı, gözlüklü, çenesi köşeli, otuzlarında; boğazlı kazak giymiş Oflaz gözlerini kapatmış, bir anı hisseder gibi hafif tebessüm ediyor.

Sinemada gösterime girmesi ile birlikte özellikle Dernek WhatsApp grubunda adını birkaç kez duyduğum bir filmdi Eflatun. Dernekten arkadaşların kendi aralarında veya dışa dönük her bir organizasyonunda olduğu gibi ağzımın suyu aktı ama geri yutkunmak zorunda kaldım.  Sinema salonunda, arkadaş ortamında izlenesi bir filmmiş oysa. Sonra oturup üstüne konuşulası bir film aynı zamanda. 

 

2022 yapımı bir film olan Eflatun, dram ve romantik olarak kategorilendirilmiş. Filmin senaryosu Cüneyt Karakuş tarafından kaleme alınmış. Karakuş'un senaryoyu istediği noktaya getirmesi yıllarını almış. Kültür Bakanlığı dışında sponsor desteğini yeterince bulamayınca yapımcılığını da üstlenmiş kendisi. Bununla Birlikte filmin yönetmenliğini de Cüneyt Karakuş yapmış. Filmde rol alan oyuncular ise Kerem Bürsin, İrem Helvacıoğlu, Nazan Diper, Erman Okay, Yıldız Kültür, Melisa Akman, Semiha Bezek, Haydar Köyel, Nagihan Gürkan olarak sıralanıyor. Müzik besteci Nadir Altuntoprak. Vokalde Reyhan Karakuş Demir var. Filmde animasyon ve ses efektleri ayrıca dikkat çekici olduğundan Animasyon ve görsel efekt süpervizörünün adını, yani Yağmur Kartal'ı ayrıca yazmak istedim. Film, İMDB'de 6,9; Beyazperde'de 3,5; Box Office Türkiye'de ise 8,5 olarak puanlanmış. 

 

Konusuna dair İMDB, Beyazperde ve GETEM sitelerinde ortalama aynı şeyleri okudum. Onları harmanlayarak ve kendi dilimce şöyle anlatabilirim: Eflatun, çocuk yaşta kör olmaya başlar. Babasının öğrettiği ses ve gölge oyunları ile ekolokasyon yöntemini kullanarak hayatı deneyimliyordur. Ayrıca ailesini kaybettikten sonra tek başına yaşayan ve ayakları yere basan bir kör kadın. Babasından kalan saat tamircisinde onun ortağı ile birlikte çalışıp hayatını kazanıyor. Aynı zamanda sanat ve edebiyatla ilgili entelektüel bir karakter. Filmde ara ara anne ve babasının hayal ile gerçek arasında hangisinin olması gerektiği yönündeki çatışmasını duyuyoruz. Eflatun, çoğu zaman babasından yana bir eğilimde. Günün birinde saat tamircisine getirilen antika bir saat sayesinde Oflaz ile tanışır. Onun saçtığı koku ve enerjiden çok etkilenir. Son olarak sesine âşık olur. Dahası Oflaz da ondan etkilenmiştir. Aralarında karşı koyamadıkları bir çekim oluşur. Babasından kalan şemsiye şirketi işi ile fotoğrafçılık tutkusu arasında kalan Oflaz ile Eflatun aynı şemsiye altında yürüyebilmişler midir sizce? 

 

Sesli betimleme değerlendirmesine geçmeden önce filme dair dikkatimi çeken birkaç noktaya değinmek isterim. 

 

Öncelikle filmdeki kahramanların adları Eflatun ve Oflaz. Sanki bu seçimin bir derinliği var gibi. Ancak belki de benim eksikliğimdir, bulamadım. Bir de aşırı vurgulanan şemsiye imgesi. Aynı çatı altında olmak gibi adeta. Bana öyle bir duygu hissettirdi. 

 

Filmde işlenen kör karakter bence başarılı yansıtılmış. Bağımsız hareketi olan, kabartma yazıyı aktif kullanabilen bir kör. O zamanlar bilgisayar ve cep telefonlarının olmaması göz önünde tutulursa bu durum ekstra bir önem Arz ediyor. Yemek yapıyor. Sokak köpeğini besleyip çiçeklerle ilgileniyor. Temizlik yapıyor. Ev süpürüyor mesela. Makine ile çamaşır yıkıyor. Sahafa gidip kitap satın alıyor vs.

 

"Körmüşüm gibi davranacaklardı" Anne ve babasını kaybettikten sonra yakın çevresinin onlarla birlikte olması talebini reddettiğini anlatan Eflatun'un ifadesi bu. Yukarıda söylediğim gibi tüm filmde işlenen körlük algısını gerçekçi ve doğal buldum. Ancak bu cümle her şeyi yerle bir edercesine irrite etti beni. Körmüşüm gibi davranılsın bana. Körlüğü ajite bir şey sanmak sorun. Körlük değil aslında. 

 

Film ile ilgili kafamı kurcalayan bir husus: Tanıtımlardan birinde Oflaz'ın, Eflatun'a emanet ettiği sarı şemsiyeden bahsediyordu. Oysa ben filmi birkaç kez seyretmeme karşın böyle bir şey fark etmedim. “Ben neyi kaçırdım acaba?” diye bir kez daha baştan sona izledim. 

 

Jenerik sonrası içsel hesaplaşmadaki Eflatun'un elinde sarı şemsiyesi var. Filmin akışında sarı şemsiye objesi ilk kez burada göze çarpıyor. İlerleyen sahnelerden birinde, Eflatun'un evinde göründüğü ilk sahnede, eve girer ve şemsiyesini vestiyere asar. Sonra bir şey düşünür geri döner ve betimleme

 "Aklına bir şey gelmiş gibi nefes alıp düşündü. Sağına dönüp vestiyere yürüdü. Askıya astığı sarı şemsiyesini alıp soldaki kapıdan girdi." Bundan sonra sarı şemsiye bir kez daha Oflaz, Eflatun'un evine otuz altılık film bulmak için gittiğinde karşımıza çıkar. Askıda şemsiyeyi fark eder. Eline alır ve bir süre açar falan. Bu ya da sonrasında herhangi bir sahnede Eflatun ile aralarında sarı şemsiyeye dair bir sohbet duymuyoruz. 

 

Yukarıda da görüldüğü üzere Ne replikler arasında ne de betimlemede böyle bir şey var. Taa ki Oflaz'ın Eflatun'a doldurduğu kasete kadar. Kasetteki mesajı dinlediğinde Eflatun da çok şaşırıyor zaten. 

 

Filmde dikkatimi çeken bir başka garip detay: Oflaz, onu filmde duyduğumuz ilk sahnenin devamında telefonla konuşarak yürümektedir. Betimlemeden öğrendiğimize göre kulaklıktan telefonu kapatır. İzleyen sahnelerin birinde ise evine girer ve telefonunu kâseye atar. Betimleme telefonun tuşlu bir telefon olduğunu özellikle söylüyor. Bu iyi olmuş bence. Filmin çekim zamanına dair güzel bir ipucu veriyor çünkü bu tür ayrıntılar. O zamanlar tuşlu telefonların kulaklıktan kapatılabilen modelleri var mıydı acaba? Nokia telefonumun kablolu kulaklığını hatırlıyorum. Ortasında bir tuşlu bölüm vardı. Telefon açılıp kapanıyordu. Öyle bir şeydir belki? 

 

Oflaz'ın gözüne yemeni bağlayıp onu kör ettiği sahnede bir anda Eflatun ortadan kayboluyor. Oflaz farkında değil. Bir süre onu arıyor. İlginç, hiç ayak sesi ya da baston tıkırtısı duymadı mı ki? Eflatun çıt çıkarmadan ortadan kaybolmayı nasıl becerdi çok merak ettim? 

 

Oflaz’ın Büyük Halasını ziyarete giderken koskoca ada vapurunda Eflatun neden tek başına? 

 

Büyükada'da Eflatun'un adres sorduğu beyaz saçlı adam ne kadar kültürlüymüş. Çoğu zaman olduğu gibi Eflatun'un koluna yapışmadı. “Sahibin yok mu senin?” diye sorgulamadı. Öylesine adresi tarif edip yoluna gitti. Bir yere çarpacak mı, diye arkasından bile bakmadı. Buraya imalı gülümseme koyasım geldi. 

 

Bir başka şey de film üzerine telefondan Nurşen ile sohbet ederken aramızda geçen bir konuşma. Nurşen, filmin tanıtım paragrafını sorunlu bulduğunu söylemişti. "Neden?" diye sorduğumda, “‘Sese âşık olmak’ tanımlamasını tuhaf buldum” demişti. Bana da onun tuhaf bulması tuhaf geldi. Zira kim ne derse desin dış görünüş insanı etkileyen bir şeydir. Körler dış görünüşten etkilenir mi? Evet, etkilenir. Çünkü dış görünüş denen şey bence bir algı meselesidir ve körler dış dünyayı başka pek çok şeyin önünde sesle algılar. En azından ben öyleyim. Kişi kendinden bilir işi. Bir insanın ses tonu da konuşma tarzı ile birlikte beni en etkileyen şeydir mesela. Bundan başka nasıl kıyafetleriyle etkiler insanlar birbirlerini, kokular da etkiler herkesi tıpkı renkler gibi. Seslerin de rengi vardır aslında bence. Kokuların da rengi olduğu gibi. İşte böyle bir etki halkası oluşturur insanlar çevrelerinde. Farkında olarak veya olmayarak belki de. 

 

Dıştan bakınca çok çirkin bir adama çok güzel bir kadın âşıkmış. Onun nesini beğeniyorsun diye soranlara elmacık kemiklerini öve öve bitirememiş. Gönül kimi seviyorsa güzel odur. Güzellik ise kişiye göre değişir mi? Değişir. Çünkü güzellik algısı da başkadır. Neyse bu çok uzayacak. Anlatmak istediğimi anlattım sanıyorum ve bu bahsi burada kesiyorum. 

 

Sesli betimleme değerlendirmesine gelince: Tabii ki önce emekçileri sayacağız. SEBEDER tarafından eş erişimi sağlanan filmin betimleme metin yazarı Ela Korgan. Sesli betimleme seslendirmeni, Çiğdem Banu Yeşilırmak. İşaret dili çevirmeni GETEM’de Müjde Gürbüz olarak kayıtlara geçmiş. Ancak SEBEDER tanıtımında ve MP3 dosyasında Müjde Kolçak olarak veriliyor. Alt yazı çevirisini ise Nuray Ünal yapmış. Ses ve görüntü montajda Ertan Laçinkaya ismi var. Teknik yapımda ise Yeni Gökdelen Tercüme. Editörler Olgun Yılmaz, Ela Korgan, Çiğdem Banu Yeşilırmak olarak görünüyor. 

 

“Eflatun” gösterime girdiği ilk andan beri olması gerektiği gibi eş erişimi olan bir film. Bizzat Karakuş Film tarafından SEBEDER'e yaptırılmış. GETEM sistemine Mayıs 2025’te girmiş. Ancak daha önce Festivaller ve sinemalarda izlendi biliyorsunuz. Şimdilerde ise herkes için Amazon Prime üzerinden seyirciyle buluşuyor. GETEM'de sadece MP3 olduğu için erişimine izin veriliyor bildiğim kadarıyla. 

 

Betimleme Ufak tefek şeyler dışında bence neredeyse kusursuz olmuş. Zaman, mekân, durum ve karakter betimlemeleri ile duygu tanımlamaları çok iyi. Sözcüklerin seçimi çok başarılı. Gündelik dilin söylemlerinin kullanımını da çok ustaca ve sempatik bulduğumu belirtmeliyim. Çiğdem Hanım’ın sesi filmin duygusal havasına adeta “cuk” oturmuş. Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. 

 

Bulduğum ufak tefek şeyler ise şöyle sıralanabilir: 

 

Jenerik okunurken fonda tıkır tıkır bir ses geliyor. Gelen sese yönelik bir bilgilendirme yapılmamış. İkinci kez dinlediğimde anladım ki saatçideki saat sesleriymiş fonda gelen. 

 

Yine jenerik okunduğu sahnede geri planda hayal dünyasından gelir gibi bir kadının sesini duyuyoruz. Tepkiyle bir şeyler söylüyor. Görüntüde bir şey var mı? Varsa nedir bir betimleme yapılmamış. Oysa başka kimi filmlerde jeneriğin yanı sıra arada akışta olanlar da hızlıca aktarılıyor kör izleyiciye. 

 

Eflatun'un düşüncelerini dillendirdiği ilk sahnelerden birinde betimleme; "yağmur başladı" der. Ardından hemen yağmurun sesini duyarız filmden. Üstüne kahramanımız da "yağmur yağıyordu" der hatırladığı sahneyi düşlerken. Bu sırada betimlemede yağmur başladı demenin gereği var mıydı emin olamadım? 

 

“Saatinin cam kapağını kaldırdı. Kör kumral kadın saatinin kabartmalı sayfalarına dokunuyor.” Saatlerin sayfaları olmaz ki! “Saatin kabartma noktalarına dokunuyor” daha doğru bir ifade şekli olurdu. 

 

Oflaz ile Eflatun'un saatçiden birlikte çıkıp yürüdükleri sahnede Eflatun'un Oflaz ile yürürken bastonunu kullanıp kullanmadığını merak ettim. Çok hafiften tıkır tıkır bir ses geliyor çünkü. Ancak betimlemede buna dair bir açıklama verilmemiş. Çok önemli bir şey değil de zaten. 

 

"Oflaz bir çocuk gibi uslu. Saçları kurulansın diye bekledi" mi denmeli? "Saçları kurulansın diye bekliyor" mu? İkincisi kesinlikle daha doğru bir zaman kipi kullanımı olurdu.

 

"Gölge önce sağ yanaktan sonra çeneden ve ağızdan çekilince Oflaz'ın yüzü ayan beyan ortaya çıktı." Çok güzel ve dikkat çekici bir anlatı olmuş bence. 

 

"Bir ağacın kalın yanında duruyorlar. Eflatun, Oflaz'ın elini ağacın gövdesine koyup elini yavaşça çekti." Cümlesinde komik bir kavram karmaşası olmuş. "Kalın bir ağacın yanında duruyorlar" veya daha doğru olarak "gövdesi kalın bir ağacın yanında duruyorlar" denilmeliydi. Bu tarz anlam kaymaları başka birkaç yerde daha var ancak çok da kulak tırmalayıcı gelmedi bana. 

 

Filmin sonunda çiftimizden bahisle, “sokakta uzaklaşırken zaman yavaş akıyor” deniyor. Bu cümlede özne eksikliği var ve bu anlatım bozukluğuna neden oluyor. “Onlar sokakta uzaklaşırken zaman yavaş akıyor” daha doğru bir kullanım olurdu. 

 

Bu tür yapımlar arttıkça körlükle birlikte farklılıklar sıradanlaşacak eminim. Daha görünür ve doğal olacak çünkü her şey.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.