
Sosyal medyada bir paylaşım düşüyor önüme. Nevrim dönüyor, midem bulanıyor. Sosyal medyasız günleri özlüyorum. “En azından iğrenç sömürülerini bu kadar yayamazlardı sosyal medya olmasa” diyorum. Sonra saçmaladığımın farkına varıyorum. Bu yüzyılların köhnemiş bakış açısı diyorum.
“Bugün tüm isyanlarımdan vazgeçtim” diyor paylaşım sahibi. Devam ediyor, “20 yaşlarında mavi gözlü bir genç. Elinde demir sopası gidiyor. Yardım ettim. Annesi ve ablasıyla yaşıyormuş. Bir gün evlerine ziyarete gideceğimi söyledim. Bugün bütün isyanlarımı bıraktım”
Sağlamcılık nedir anlamak isteyenlere hap gibi tweet. Tanıma falan gerek yok. Karşısındakini kendi “normaline” uygun olmadığı için eksik görüyor. Buna bağlı olarak “yüce gönüllülüğü” devreye giriyor. Timsah gözyaşlarıyla sulanmış pis mendilini sosyal medya akışına bırakıyor. Riyakâr gözyaşlarından eskimiş mendillerde hemen yorum alanında yerlerini alıyorlar. Arkadaşın etkileşimi tavan yapıyor. Onun etkileşiminden nemalanmak isteyenler de yorumlardaki yerini alıyor. Bir kör daha, sırf sokakta yürürken sağlamcı bir narsistin kadrajına girdiği için mide bulandırıcı bir istismarın konusu oluyor. Arkadaşın tüm isyan duygularını törpülediğine mi yanarsın, ibret nesnesi gibi değerlendirildiğine mi, sıradan olma hakkının çalınmasına mı, kiminle nasıl yaşadığının bile tweet malzemesi olmasına mı, hala bu boktan muamelelerden kurtulamadığına mı öfkelenirsin?
Hadi, bir de durumun sağlamcılıkla ilişkisine bakalım. Sağlamcı, yeti çeşitliliklerini bir eksiklik olarak görür. O nedenle sakatlarla ilişkisi, ona bakış açısı eşit bir bakış açısıyla olmaz. O sakatlara her türlü muameleyi layık görürken aynı zamanda toplumun vicdanına oynayarak elini yıkar. Haklar üzerinden değil de “merhamet ve vicdan” dürtüsü üzerinden çarpık bir şekilde gelişen sakat ile toplum ilişkisi, atılan yanlış ilmeklerle düğüme dönüşür. Sonra geriye dönüp baktığında birilerinin yurttaşlık hakkı fiilen ortadan kalkmıştır ama toplum o birilerini “el üstünde tutuyordur”. Tıpkı yazımıza konu olan örnekteki gibi.
Mesela paylaşımın sahibi kişi bir körün yolu bulmasına yardım etmemiş olsaydı da herhangi bilirin çantalarını taşımasına yardımcı olsaydı böyle bir paylaşım yapmazdı. Çünkü orda “eşitler” arası ilişkiler devreye girer. İsyan duygusunu feda etmeye, gözyaşlarını harcamaya gerek yoktur. Çünkü o sıradan bir olaydır. “Yurttaşlar” birbirine yardım eder.” Oysa bir köre karşıdan karşıya geçerken yardımcı olmak da o kadar sıradan bir dayanışma. Hiçbir farkı yok. Ama sağlamcı bakış açısı körü orada “eşit” görmediği için bu sıradan olayı büyütür. Onu istismar eder ama istismar ettiğini bile fark etmez. Tıpkı yemeğini kendisiyle aynı koşullardaki birisiyle paylaşanın sofradan kalkınca hayatına devam etmesi ama yoksul birisiyle paylaştığında onu herkese anlatarak istismar etmesi gibi. Yani sağlamcılık da diğer ayrımcılık türleri gibidir. Bir diğer sağlamcı özelliği, engellemenin bir parçası olup sonra o engellenmişlikten etkilenmiyormuş gibi davranma riyakarlığı. Mesela paylaşım sahibi kör kişiyle ilişkilenmek istediğini belirtiyor ama bunu herhangi birine yapar gibi yapmıyor. Bir üstünlük payesi biçiyor o davranışına. Herhangi birinin özel hayatını paylaşamayacağı halde, o körün ablası ve annesiyle yaşadığını rahatça dillendirebiliyor. Muhtemelen yalnız yaşayacağını, sevgilisiyle yaşayacağını hayal bile etmiyordur. Çünkü gündelik hayatta kendisinin veya bir yakınının sakat biriyle birlikte olmasını istemez. Hatta bunu engellemeye çalışır. Belki işyerinde kör bir çalışan olsa ona mobbing uygular. Çocuğunun sınıfında engelli öğrenci istemez…
Aynı kişi sokakta bir körün koluna girdiğinde doğal olarak “merhamet” abidesi kesilir. Çünkü eksik gördüğüne merhamet duyar insan. O vıcık vıcık merhamet de isyanı törpüler, kişiyi mistik bir havaya sokar. Oysa ben sokakta bir kişinin herhangi bir sebepten mağdur olduğuna tanık olsam, isyanım daha da güçlenir. Çünkü çeşitliliklere eşit bakmaya çalışan bir insanım. Her gün yolumun üzerine araba çekip işgal ettikleri kaldırımda bana yardım teklifinde bulunan insanlarla karşılaşıyorum. “Yardım etmek yerine aracı çek” dediğimde binlerce bahaneyle karşılaşıyorum. Çünkü o “üstün” öncelik hakkı onun ve “hadsizlik” yapıp bastonuyla dışarı çıkan bir insana yardımcı olarak da “yüce gönüllülüğünü” gösteriyor. Burada bir kişinin paylaşımı üzerinden ilerledik ama söylediğimiz her şey tüm topluma. Toplum öyle olmasaydı ve bu bir kişinin paylaşımı olsaydı konu bile etmezdim.
10-16 Mayıs Engelliler Haftası’ndayız. Bu tür günler sağlamcılığı perçinlemek için var bana göre. 3 aralık ve 10-16 mayısları iade ediyor ve yaşamın tümünü istiyoruz. Yeti farklılıklarımız sanıldığı gibi bizim rahatsız olduğumuz bir durum değil. Tam tersine körlüğümü doğal özelliğim kabul ediyor ve ondan ayrı yaşamayı düşünmüyorum. İnsanların isyan duygusunu törpüleme bahanesi olduğumuza üzüldüm. Zira benim isyanım dipdiri. Hayatın her alanında uğradığım, başkalarının uğradığı ayrımcılıklar isyanımı besliyor. Her gün insanların yoksullaştırıldığı, gençlerin geleceği çalındığı bir ortamda nasıl duyarsız kalabiliriz? Sağlamcılığın özelliklerinden biri de engellileri gerçek hayattan kopuk gibi düşünmek. Hayır, sadece kendimizin değil herkesin hakları için mücadele ediyoruz. Ağlak hikâyeler yazmak yerine mücadeleyi ve hayatı bizimle eşit şekilde paylaşmalısınız.
10-16 Mayıs için ille de bir şey söylemem isteniyorsa bunu söylüyorum: Yaşamın tüm alanlarında, herkesle aynı anda, erişilebilir şekilde istediğimizi yapabilmek istiyoruz. Kısacası engellenmek istemiyoruz. Çok zor değil. Ön yargılarınızla yüzleşecek, özneleri dinleyecek, kapsayıcılığı geliştireceksiniz. Şu teknoloji çağında körlerin erişilebilirlik sorunu yaşamadan hayatına devam etmesi o kadar mümkün ki. Sadece yapılmak istenmiyor. Yıllardır ötelenen erişilebilirlik yasasıyla da bu göz önüne sokuluyor. Ön yargı kaynaklı mobbing ve benzeri ayrımcılıklara değinmiyorum bile. Ön yargıları parçalamanın zorluğu olmasa çok temel şeyler. Öyle ki farkına vardıklarında ön yargı sahipleri bile şaşırabilir. Bura da “şunu istiyoruz, bunu istemiyoruz” olayına girmiyorum. Öğrenmek isteyenler için çok fazla materyal var. 10-16 Mayıs faaliyeti olarak onları incelerlerse yapabilecekleri en güzel faaliyetlerden birini yapmış olurlar bu alanda. Sağlamcılıktan da atadığı günlerden de kurtulmak için önemli bir adım olur. O zaman bu yılın Engelliler Haftası faaliyetleri engellilerden gelmesin. Toplumdan gelsin. Öyle gözlerini falan da bağlamasınlar. Sağlamcılıkla yüzleşmek için adım atsınlar. O zaman birçok şeyi konuşmamıza bile gerek kalmaz. O zaman 10-16 Mayıs yüzleşme haftanız şimdiden kutlu olsun.