Toplam Okunma 0
Yakın plan çekilmiş bir kola takılmış olan beyaz Braille alfabeli akıllı saat.

“Teknolojinin bu denli gelişmediği devirlerde yaşayan körler zamanı nasıl ölçüyorlardı?” diye vakit vakit düşünmüşümdür. Bilhassa güneşin hareketlerinden vakte dair bir mana çıkarmaya muktedir olamayan körler için saatin kaç olduğunu öğrenmenin, gören birine sormaktan başka bir yolu yoktu muhtemelen. Ya da eski saatli maarif takvimlerinde olduğu gibi rakamları nispeten kabarık ve dokunulabilir saatler, o devirde yaşayan körlerin bir nebze işlerine yarıyordu herhalde.

 

Günün birinde kabartma ve konuşan saatlerin icat edilmesinin o devirlerde yaşayan körler için ne mühim bir hadise olduğunu tahmin edersiniz. O günlerde kimseye bağımlı olmadan zamanı erişilebilir bir şekilde tutmanın verdiği mutluluk, bugün erişilebilir bir banka ATM cihazından para çektiğimizde, düzgün taranmış ya da seslendirilmiş bir kitabı erişilebilir bir şekilde okuduğumuzda yaşadığımız mutlulukla aynı bence. Fakat ben kabartma saatleri, konuşan saatlerden ya da saati öğrendiğimiz konuşan herhangi bir cihazdan farklı bir yere koyuyorum.

 

Bana göre konuşan saat benzeri cihazların saati sorduğumuzda söyleyen insanlardan tek farkı, düğmesine her basışımızda saatin o anda kaç olduğunu bıkmadan usanmadan tekrar etmeleri.  Oysa kabartma saatlerde akrebin ve yelkovanın saatin ekranında yer alan noktaların üzerindeki konumlarına göre saatin kaç olduğu hakkında kendimiz bir fikir sahibi oluyoruz Ve kanımca saate bakmak dediğimiz eylem tam olarak böyle bir şey. Konuşan cihazlar üzerinden yaptığımız şey ise saate bakmak değil, saati öğrenmektir. Ben bunun ayırdına günün birinde bir kabartma saat almaya karar verdiğim zaman vardım. Saatin kapağını her açışımda, akrebin ve yelkovanın farklı bir noktanın üzerinde olduğunu hissetmek değişik bir duyguydu. Zamanın benim parmaklarımın ucundan akıp geçtiğini hissediyordum sanki. Hele bilmece çözer gibi elimde hiçbir konuşan cihaz olmadan, tamamen akrep ve yelkovanın hareketlerinden yola çıkarak saatin kaç olduğunu anlamaya çalışmak benim için başlı başına yeni ve farklı bir tecrübeydi.

 

İtiraf edeyim, ilk başlarda kabartma saat üzerindeki noktaların saat yönünün neresine düştüğünü algılayamadığım için kabartma saate bakarak saatin kaç olduğunu anlamam bir hayli zor oldu. Zamanla kabartma saatin çalışma mantığını kavrayınca bu zorluğu kısmen aştım. Bu sefer de karşıma saati sabit bir ayarda tutma meselesi çıktı. Kabartma saatimi sürekli kurcaladığım için bir müddet sonra yelkovan olması gereken yerden farklı noktalara kayıyordu. Bunu düzeltmek için gün aşırı kabartma saatimle telefonumun saatinin aynı rakamı gösterip göstermediğini kontrol etmeye mecbur oluyordum. Bu meselenin hakkından hala gelebilmiş değilim. Söz buraya gelmişken, okuyucularımdan bir zamanlar saatlerinin ayarı bozulduğunda onu tekrar ayarlayabilmek için herhangi bir erişilebilir referansı olmayan körlerin hallerini bir tasavvur etmelerini rica ederim. İsterseniz biraz da kabartma saatin çalışma mantığından bahsedelim.

 

Bu saatlerin ekranı kapaklıdır. Ve kapağı açtığımızda karşımıza on iki adet noktanın yer aldığı bir kabartma ekran çıkar. Bu noktalar saat yönüne göre dizilmiştir. Üç, altı, dokuz, on iki rakamları çift noktayla; diğer rakamlar tek noktayla temsil edilir. Noktalar akrebe göre birer birer, yelkovana göre beşer beşer okunur. Mesela akrep saat 1 yönündeki noktanın üzerindeyse bu saatin 1 olduğu manasına gelir. Eğer yelkovan ve akrep saat 1 yönündeki noktanın üzerindeyse bu saat 1’i beş geçiyor demektir. Akrep 1 yönündeki noktanın, yelkovan 2 yönündeki noktanın üzerindeyse saat 2’yi on geçiyor demektir.

 

İşte körler uzun yıllar boyunca bu mantığa göre zamanı ölçtüler. Bugün çoğumuz kabartma veya konuşan bir saate ihtiyaç duymuyoruz. Elimizde bulunan telefon ve bilgisayarlar sayesinde zamanı ölçmek hepimiz için son derece sıradan bir iş haline geldi. Hatta telefonlarımızdaki ekran okuyucular, telefonun ekran kilidini her açışımızda, biz öğrenmek istemesek de bize o an saatin kaç olduğunu söylüyor. Yine de bugün bizim sahip olduğumuz imkânlara sahip olamayan körlerin geçmişte neyi nasıl yaptıklarını ya da yapamadıklarını hatırlamakta, hatta bugün hala işlevselliğini koruyorsa onların hayatı daha erişilebilir kılmak için kullandıkları usulleri kullanmakta fayda bulunduğunu düşünüyorum. Bu yüzden hem hafıza tazelemek hem günümüzde de işlevselliğini muhafaza ettiğine inandığım hayatı kolaylaştıran erişilebilirlik yöntemlerinden söz etmek maksadıyla bu yazıyı kaleme aldım.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.