Derginin 78. Sayısında konfor alanlarımızı irdeleyen bir yazı kaleme almıştım. Nasipse bu yazıda konfor alanı meselesinin bilişim ayağını irdelemeye çalışacağım. Malumunuz bilişim hayatımızın olmazsa olmaz bir parçası artık. O kadar ki bir yanımızla hakiki dünyada yaşarken bir yanımızla sanal alemde yaşıyoruz. Bilişimin biz körler için daha farklı bir ehemmiyete sahip olduğunu söylememe lüzum yok zannederim. Elif Nur Aybaş’ın “Sakatlık Yeni Bir Tarih” isimli BBC belgeselinin ilk bölümünün çevirisinde de ifade ettiği gibi teknoloji genelde sakatların, özelde körlerin diğerleriyle eşit oldukları iddiasının gerçekçi bir zemine oturmasında hatırı sayılır bir paya sahip. Bu sebepten körler teknolojinin bu husustaki hakkını teslim etmek adına onları bağımsızlığa götüren beyaz baston ve Braille yazının yanına bilişimi de eklemişlerdir. Ancak bilişimin körlerin hayatına girdiği günden bugüne körlerde hep yeni icat edilen yazılım ve donanımları kullanamama korkusu var olagelmiştir. Bu korkunun geliştirici firmaların erişilebilirliğe lazım gelen ehemmiyeti vermemeleri gibi haklı sebepleri bulunsa da bence esas sebep sürekli gelişen teknolojiye paralel olarak değişen kulanım alışkanlıklarının konfor alanlarımızı ihlal etmesidir. Bir bakımdan bunun da haklı gerekçeleri bulunduğunu söyleyebiliriz. Çünkü teknoloji geliştikçe bilgisayar kulanım şekilleri değişiyor. Bilgisayar kullanma hususunda körlere yardımcı olacak kişi sayısının az olduğu düşünüldüğünde gelen bir güncellemeyle değişen bir kısa yolun, bir parmak hareketinin kör bir kullanıcının işini ne kadar zorlaştıracağını tahmin edersiniz zannederim. İşte 2013 senesi de böyle bir değişimin miladı oldu benim için. O yıllarda tuşlu telefonlar yerini yavaş yavaş dokunmatik ekranlı telefonlara bırakıyordu. Dokunmatik ekranlı telefonların ilk çıktığı devirlerde kör camiasına hâkim olan o kadim endişe Apple’ın erişilebilirlik alanında sunduğu dahiyane çözümlerle yerini bir İphone alma ve kullanma seferberliğine bırakmıştı. Bende o senenin yaz aylarında internetten körlere İphone kullanmayı öğreten bir eğitim seti indirmiştim. Bir yandan eğitim setinden çıkan sesli anlatımları dinliyor; diğer yandan köydeki sayılı İphone kullanıcılarından olan arkadaşıma gidip biraz havadan sudan konuştuktan sonra arkadaşımdan Voice Over’ı açmasını rica edip, dinlediğim sesli anlatımlardan öğrendiğim parmak hareketlerini arkadaşımın telefonunda tecrübe ediyordum. İphone’un kullanım şekilleri hemen hemen her modelde aynı olduğu için İphone’a çabuk aşina oldum. Ve nihayet kendim de bir İphone alıp dokunmatik ekranlı telefon kullanan körler kervanına katılmaya karar verdim. Bu kararımı çevremdeki insanlara açıkladığım zaman hemen herkes beni bu kararımdan döndürmeye çalıştı. Bir kere ben dokunmatik ekranlı telefon kullanamazdım. Sonra İphone çok pahalı olduğu için telefonumu muhafaza edemeyip çaldırabilirdim. Tabii ben bu boş lakırdıların hiçbirine kulak asmayıp 2013 senesinin temmuz ayında kendime bir İphone satın aldım. İphone’u aldıktan sonra bile bu telefonu almakla başıma bela aldığımı söyleyenler oldu. Lakin benim bu husustaki kararlı tavrım karşısında herkes geri adım atmaya mecbur oldu. İphone’a gelince, bırakın başıma bela olmayı onu kullandığım yedi senelik zaman zarfında benim elim kolum oldu. Gün geldi; devran döndü. Geçen aylarda son kullandığım İphone bozulmaya başlayınca İos işletim sisteminden Android işletim sistemine geçmeye karar verdim. İlginçtir, seneler evvel İphone almaya karar verdiğimde bana İphone kullanamayacağımı söyleyenler şimdi de benim Android kullanamayacağımı iddia ediyor, bozulmaya yüz tutan İphone’umun yerine yeni bir İphone almamı tavsiye ediyorlardı. Ama ben tıpkı ilk İphone’umu almaya karar verdiğim gün olduğu gibi bu sefer de Android almaya kararlıydım. Bu kararı almamın İphone’ların gittikçe pahalanması gibi çeşitli sebepleri olsa da bu kararımın esas sebebi Apple’ın benim için bir konfor alanı olmaya başladığını fark etmeye başlamamdı. Evvela bu konfor alanından çıkıp yeni şeyler keşfetmem gerekiyordu. Sonra erişilebilirlikte dünya çapında bir değer olmasına rağmen Apple’ın erişilebilirlikte giderek tekelleştiğini düşünmeye başlamıştım. Bence erişilebilirlikteki bu tekelleşme körlere kısa vade de standart bir kullanım imkânı sunsa da uzun vade de onları inhisar altına alıp kendine mahkûm ediyor. Mesela bugün 2000 liraya İphone’dan daha işlevsel Android telefonlar varken kör bir kullanıcı sırf daha erişilebilir diye daha yüksek fiyatlara İphone’un bir sene sonra çöp olacak bir modelini satın alıyor. Benim erişilebilirlikte tekelleşme diye adlandırdığım bu halin bize zararı sadece eski model telefonları daha pahalıya almaya mecbur olmakla kalmıyor. Yazılım geliştiricileri erişilebilirlikte engellilerin rağbet ettikleri ürünleri esas aldıkları için diğer ürünleri kullanmayı tercih eden engelliler hayatlarını kolaylaştıracak birçok uygulamayı kullanmaktan mahrum kalıyorlar. Körler için geliştirilen Seeing AI uygulaması sadece ios’ta kullanılabiliyor mesela. Hepsinden mühimi herkesle aynı anda her yazılım ve donanımı kullanma hayalimiz başka bir bahara kalıyor. Ben de kullanıcı seviyesinde de olsa Android cephesindeki erişilebilirlik mücadelesinde yer almak için bu kararı vermiştim. Vermiştim vermesine ama yeni bir işletim sistemi yeni bir ekran okuyucu, yeni bir ekran okuyucu yeni parmak hareketleri demekti. Üstelik ekrandan Braille girişi gibi standart erişilebilirlik çözümleri henüz Android tarafında hala yoktu. Kitap okumak için vazgeçilmezim olan Voice Dream uygulamasının Android bir cihazda çalışıp çalışmayacağı da meçhuldü. Vakit kaybetmeden Android ile alakalı araştırma yapmaya giriştim. Bir yandan internetten körlere Android kullanmayı öğreten sesli anlatımlar dinliyor, diğer yandan babamın Android telefonunda kendimce Android talimi yapıyordum. Tam bu noktada mühim bir meseleyle karşılaştım. Android tarafında çok sayıda telefon markası bulunduğu için internetten dinlediğim sesli anlatımlarda kullanılan telefonla benim elimdeki telefon birbirini tutmuyordu. Hem de internetten dinlediğim sesli anlatımlar güncel değildi. Bu durumda kendi göbeğimi kesmekten başka çarem kalmıyordu. Bende kendime bir Android telefon alana kadar her gün belli bir müddet babamın telefonunda deneme yanılma usulüyle Android işletim sistemini iyice bir öğrendim. Burada Bir android İphone mukayesesi yapmaya yerim yetmeyeceği için son olarak okuyucularıma Androidden korkmamalarını tavsiye ediyorum. Android kullandığım dört ay boyunca pek az erişilebilirlik sıkıntısı yaşadığım gibi Android’in İphone’a nispetle birçok avantajını da bu süreçte tecrübe etmiş oldum. Bir kere Android cihazlarda hafıza sıkıntısı yok gibi bir şey. 3000 liraya 512 gb hafıza kartı kaldırabilen Android cihazlar bulmanız mümkün. Sonra kopyala yapıştır usulüyle cihazınıza dosya atabiliyorsunuz. İtunes uygulamasıyla uğraşmanıza lüzum yok yani. Bununla beraber Android tarafında her şey öyle güllük gülistanlık değil. Bir kere olurda telefonunuza format atmak zorunda kalırsanız bir gören yardımı olmadan telefonunuzu kurmanız neredeyse imkânsız. Android tarafında Talkback uygulamasında dahili bir Braille klavye olsa da hala Türkçeleştirilebilmiş değil. Ve ben Türkçeyi İngilizce harflerle yazmayı hiç sevmem. Bu yüzden şimdilik Advens Braille keybort uygulamasını kullanıyorum. O uygulama da maalesef talkback uygulamasıyla uyumlu çalışmıyor. Ben de talkback uygulamasına alternatif olarak geliştirilen Jso uygulamasını kullanıyorum. Jso aldığı son güncellemelerle Talkback uygulamasına ciddi bir rakip olacakmış gibi duruyor. Elbette her yazılımın, her donanımın kendine göre avantajları ve dezavantajları var. Bugün İos’un erişilebilirlikte zirve olduğunu kimse inkâr edemez. Bu sebepten birçok kör İphone’un eski modellerini almak pahasına İos’dan vazgeçemiyor. Ben o arkadaşlara kullandıkları İos cihazların yanında Android tarafındaki erişilebilirlik mücadelesine destek vermek adına bir Android cihaz edinmelerini tavsiye ederek yazıma son veriyorum. Her yazılım ve donanımı erişilebilir bir şekilde kullandığımız günlerde görüşmek temennisiyle.
Toplam Okunma 0
Yorumlar
Bu yazı için henüz yorum yok.