Karanlığın Hızı kitabından Sevgi Mart’ın EEEH Dergi’deki son yazıları sayesinde haberdar oldum. Araba kullanan eskrim sporuyla ilgilenen otizmli genç benim de alakamı çekmişti. Vakit kaybetmeden kitabı Getem’den indirip okumaya başladım. Ramazanın tesiriyle Kitabı okuyup onunla ilgilenmem biraz zaman alsa da geçen gün kitabı bitirmeyi başardım. Kitap ile alakalı düşüncelerime gelince, baştan şunu söyleyeyim: bu kitap baş kahramanı Leou’nun kitabın sonunda hep hayalini kurduğu uzay seyahatini gerçekleştirmesi sebebiyle 1 başarı hikayesi anlatıyor gibi dursa da meseleye sakatlık açısından baktığımızda aslında anlattığı 1 başarısızlık öyküsüdür. Bu düşüncemin sebebine geçmeden evvel anlatacaklarımı daha sağlam 1 temele oturtabilmek için kitabın kısa 1 özetini çıkarmanın faydalı olacağı kanaatindeyim.
Bir ilaç şirketi bünyesinde engellilere ayrılmış bir bölüm var ve bu bölümde otizmliler istihdam ediliyor. Bölümde istihdam edilen otizmlilerin hepsi sahasında ileri derecede eğitim almış insanlar ve işlerini çok güzel yapıyorlar. Hatta kitabın baş kahramanı Leou matematik bölümü mezunu, bilgisayar programcılığı bilen, işinin haricinde eskrim sporuyla da ilgilenen bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Şirket bu insanların verimli olabilmeleri için ofisinden spor salonuna kadar onlara mahsus bir kampüs inşa etmiş. Şirket tüm bunları babasının hayrına yapmıyor tabii. Kanunlar gereği şirket bu yaptıklarının karşılığında devletten hatırı sayılır oranda vergi indirimi alıyor. İşler bu şekilde yolunda giderken alt seviyedeki şirket idarecilerinden biri bu ayrıcalıkların şirkete 1 yük getirdiğini iddia ediyor. Bununla da kalmayıp Otizmli çalışanların henüz deneme aşamasındaki 1 tedaviyi kabul etmelerini, aksi takdirde işlerine son verileceğini ima eden 1 ültimatom veriyor. Bittabi otizmli çalışanlar bu dayatmayı reddediyorlar. Hatta otizmli çalışanlardan Linda bu tedaviyi kabul etmektense şirketten istifa etmeyi dahi düşünüyor. Bununla beraber kendilerine verilen düşünme süresi içerisinde otizmli çalışanlar arasında görüş ayrılıkları da kendini göstermeye başlıyor. Bazı çalışanlar tedavi oldukları takdirde kendilerinin de normal insanlar gibi toplumda kabul görecekleri düşüncesiyle tedaviyi kabul etmekten yana tavır koyuyorlar. Tüm bunlar yaşanırken vaziyet şirketin üst idaresinin kulağına gidiyor. Üst idareciler böyle 1 dayatmanın mümkün olamayacağından bahisle otizmli çalışanları tedaviyi kabul edip etmemekte serbest bıraktıkları gibi onları tedaviyi kabul etmedikleri takdirde işten atmakla tehdit eden alt seviyedeki idareciyi de şirketten kovuyorlar. İşte tam bu noktada garip 1 şey oluyor. Tedaviyi kabul etmedikleri takdirde işten atılmaları gibi bir şey söz konusu olmadığı halde başta kitabın baş kahramanı Leou olmak üzere tüm otizmli çalışanlar tedaviyi kabul ediyorlar. Kitabı tenkit etmemin sebebi de burası zaten. Otizmli çalışanların tedaviyi kabul etme sürecinde yaptıkları uzun tartışmalar bir tarafa kitabın baş kahramanı Leou’nun günlük hayatına ve tedaviyi kabul etme aşamasına geliş hikayesine bir göz atmak meselenin arka planı hakkında bize yeterli bilgi verecektir. Kitapta Leou’nun günlük hayatı ve hususi dünyası üzerinde uzun uzun durulmuş. Leou Matematik mezunu, bilgisayar programcılığı bilen, işinde başarılı otizmli 1 genç. Leou hafta içi her gün işe gider, çarşamba günleri eskrim sporu yapar, Cuma günleri çamaşır yıkar, cumartesi günü otizmliler derneğine takılır, pazar günü kiliseye gider, Hoşlandığı bir kadın vardır. Ayrıca birçok otizmli insandan farklı olarak araba kullanabilmek de leou’nun yapabildikleri arasındadır. Bu veriler ışığında Leou’nun son derece normal bir insan olduğunu söyleyebiliriz değil mi? Hatta matematik ve bilişim sahasında uzman olması Leou’yu diğer insanlardan daha ileri bir seviyeye çıkarıyor. Fakat birileri Leou ve Leou gibi insanları, normal bir birey kabul edilmelerinin ve hayallerini gerçekleştirebilmelerinin ancak tedavi görmek şartıyla mümkün olacağına inandırmayı başarıyor. Ve Leou ve Leou gibiler de kendilerine has tüm farklılıklarından vazgeçip tedavi olmayı kabul ediyorlar. Nitekim kitabın sonunda tedavi gören Leou yeni bir hayata başlıyor. Ve astronomi okuyup uzaya gidiyor. Leou kendi olmaktan taviz vermeden uzaya gitmek için mücadele edip bunu başarmış olsaydı kitap için 1 başarı hikayesinden söz edilebilirdi. Ne var ki yazarın Leonun uzaya gitmesini tedavi olmak şartına bağlaması en azından benim gözümde kitabın değerini hiçe indiriyor. Kitabı okuyanlar yazarın normallik algısını tenkit etmek için kitabı böyle bir sonla bitirdiğini düşünebilirler. Eğer gerçekten de yazar bu kitabı normallik algısını tenkit etmek için yazdıysa neden Leou ve arkadaşları kitabın sonunda tedavi olmayı kabul ettiler? En mühimi neden hayallerinin gerçekleşmesinin, toplum nezdinde kabul görmelerinin ancak tedavi olmakla mümkün olduğuna ikna oldular? Yine de birçok meseleye ışık tutmasından ötürü bu kitabı siz kıymetli okurlarıma tavsiye ederim.
Yazıma son vermeden evvel kitabın işaret ettiği manaya birazda bizim cepheden bakalım. Hepimizin bildiği gibi bizim kör camiasında yıllardır bir pilli gözlük hikayesi dolaşır durur. Zaman ve zemine göre mahiyetinde değişiklik olsa da hikayenin temel mantığı aynıdır. Amerika’da bir tedavi bulunmuştur. Bu tedavi uygulandığı takdirde dünyada körlük kalmayacaktır. Amerika’da ihtisaslarını tamamlayan bir doktor bu tedaviyi memleketimizde tatbik etmeye karar vermiştir. Bu gibi şeylere balıklama dalmayı marifet bilen bazı sakat dernekleri işe dahil edilir; mevzu ile alakalı toplantılar yapılır. Sponsorlar, engelli ailelerinden toplanan paralar derken her zamanki gibi tedavi söylentisinin fos çıktığı anlaşılır. İş bu kadarla da kalmaz; toplanan paralar yüzünden taraflar arasında sonu mahkemede biten tartışmalar yaşanır. Ufak 1 internet araştırmasıyla bunun binlerce misalini bulmak mümkün. Bana soracak olursanız ben tedaviye karşı değilim. Benim karşı olduğum husus her tedavinin herkeste aynı neticeyi vermeyeceği bilindiği halde insanları toplumda kabul görmenin, hayallerini gerçekleştirmenin ancak tedavi görmekle mümkün olacağına inandırıp bundan kendine rant devşirme sahtekarlığıdır.