Güney sahillerimizden birinde sakin bir plajdayız. Kalabalık deniz kenarları çoğu kez bana kaotik gelir. Çocukların bağırışları, çalan müzikler, dalga sesleri, sohbet eden insanlar derken bir sürü uyaran arasında çevreyle iletişimimin kısıtlandığını hissederim. Bu defa pek de kalabalık olmayan güzel bir plajda şezlongumuzda uzanıyoruz. Denize girmişiz, çıkmışız. Güneşli bir öğle vakti…
Soğuk bir şeyler içmek istiyoruz. Bir de kül tablası lazım. Ama hepsinden önce bir görevliyle iletişim kurmamız gerekiyor. Kalkıp bara doğru mu yürüsek, rastgele birine mi sorsak yoksa bir süre birinin gelmesini mi beklesek ya da belki görevli fark eder diye sağa sola şöyle bir elimizi mi sallasak?
Bu tatlı mekanda işler biraz farklı yürüyor. Kolumuzu uzatıp hemen yandaki sehpanın üzerinden cep telefonumuzla QR kodunu okutuyoruz. Bizi “Foodbooking” diye bir adrese yönlendiriyor. Mekanın ürün listesi fiyatlarıyla birlikte karşımızda. İçeceğimizi seçip üzerine tıklayınca sepete ekleniyor. Adımızı ve şezlong numaramızı yazdıktan sonra isteğe bağlı olarak e-posta adresimizi de ekliyoruz. Sipariş tamamlandıktan sonra tüm bilgiler mail olarak geliyor. İstediğimiz ödeme seçeneğini de işaretledikten sonra son olarak “not ekleme” kısmına da bir küllük rica ettiğimizi yazıyoruz.
Tamamen erişilebilir olan bu sistemin pandemi günlerinden kalan ve işleri kolaylaştırdığı için de devam ettirilen bir uygulama olduğunu, asıl amacın kapsayıcılık olmadığını bilsek de başka türlüsünün mümkün olduğunu deneyimlemekten mutluyuz.
Herkes için eşit ve erişilebilir bir yaşamın ne yazık ki henüz çok uzağındayız ama biz yine de kadehimizi EEEH Dergi’mizin 100. sayısına umutla kaldırıyoruz.