114. Sayı, Ağustos 2023

Ağustosun on beşi yaz, on beşi güz denirmiş eskiden. Ne bilsin eskiler? İnsanlığın dünyayı talan edip iklimi değiştireceğini. Cayır cayır yakan bir ağustostan yeniden merhaba sevgili okuyucular. Yine dopdolu bir sayı ile sizlerleyiz.

“Yaşamak nedir sence?” diye soruyordu İlhan İrem geçmişte kalmış bir şarkıda. Yanıtı kendi veriyordu sonra. Yemek, içmek, sevgi, seks; Hepsi birer şartlı refleks; Gerisi hayat işte.... İnsan hayatının en önemli gereklerinden biri de güvenlik. Öyle ki devletler sırf bunun için dudak uçuklatacak paralar harcıyorlar. Ordular kurup silahlar üretiyor ya da satın alıyorlar. Öyle ya düşmanlarla dolu dört bir yan. Devletler ve onların yetkilendirdiği kişiler aynı gerekçe için, yani vatandaşlarının güvenli seyahat hakkı için biraz daha para harcamayı ise maliyetli buluyorlar. Sonunda mesela sadece metrolarda ne çok kaza haberi duyuyoruz. Daha geçenlerde az kalsın kör bir arkadaşımızı kurban verecektik. Sevgi Mart Göcen Atsineği kimliğine bir kez daha bürünmüş ve iğnesini savurup durmakta.

Yemek, içmek, binalar, sokaklar ve dahi bunların servis edildiği reklamlar... Hepsi ve daha fazlası hep görme duyusuna yönelik. Görmenin gözle görünür bir iktidarı var yaşamda. Farklı bir yol olabileceği aklın ucundan bile geçirilmiyor. Ancak birileri irdeliyor iktidarın her türlüsünü. EEEH Dergi'de kim olabilir bu? Tabii ki Burak Sarı. Hem de öyle bir irdeliyor ki soruları yenilerini doğuracak zihninizde, göreceksiniz.

Sadece küçücük bir organ olan göze yüklenen anlam, tüm toplumun hafızasına işlenmiyor mu sizce de? Sonra düşünceler ve düşüncelerin yol verdiği tutumlar nedir ve nasıl çeşitlenirler? Peki ya davranışlar, tutumlara göre mi belirlenir? Alanda tutumlar üzerine araştırmalar yapılır. Engelliler bu araştırmaların neresinde? Bakın bunu nasıl didiklemiş Elif Emir Öksüz?

Tutumlar olumsuz olunca nasıl da sinir bozucu oluyorlar. Şiddete karşıyız da sağlamcıların saçmalıklarına çakı çakıvermek istiyor insan bazen. Dilek Başar Açlan da o aşamaya gelmiş gibi. O kadar ki anlaşılan tanıdıklarının içinde ne kadar yabancı olduğunu sorgulamaya girişmiş.

Gözlerini kapatarak ya da bağlayarak körleri anlayabilmek mümkün mü? Veyahut böyle bir şeye gerek var mı? Ecrinnur Aytekin'i gene bir etkinliğin heyecanı içindeyken adeta dumur etmişler. Bizce veryansınına bir kulak verin.

Sağlamcılar hep iş başında olacak değil ya. Farklılıkları göz ardı etmeyen gerçek insanlar da var yaşamda. Umudu büyütüp mücadeleyi körükleyen insanlar. Şeyma Büyükurvay Şatay'ın yazısını okuyun da olur muymuş olmaz mıymış bir görün.

“Ne nasıl olur” diye diye kulaçlarını büyüte büyüte bilgi denizini coşturan bir adam Ali Çolak. Kendi yaşadığı güçlükte bir yol bulmuş ve bizlerle paylaşmak istemiş. İster bildiğimiz anlamda yabancı bir dil isterse de web programlama dilinde kullanılacak bir NVDA kısayolunu tanıtmış detaylıca.

Sarper Arıkan ise Bir Programcının Günlüğü'nün sayfalarını çeviriyor bizimle yine. Bu kez Visual Studio Code Settings (ayarlar) diyaloğunu anlatıyor meraklısına.

Teknolojinin nimetlerini özümsemek isteyen birisi de konuk yazarımız Çağrı Artan. Ancak Çağrı pek çoğumuzdan fazla olarak erişilebilirliği daha teknik anlamda irdeliyor. Özümsediklerini paylaşmaktan geri durmamış ve bizlere yurtdışında piyasaya sunulan yepyeni bir akıllı baston tasarımını değerlendirmiş.

Konuk yazarımız Ilgın Aydınoğlu leyleği havada görmüş anlaşılan. Geziyor da geziyor maşallah. Gözümüz yok desem vallahi yalan. Neyse yolu açık ve yediği içtiği onun olsun. Gezdiği yerleri paylaşması da bizim. Üç ayrı yeri dolaşmış bu sefer. Gezi programcılarını bu tarafa alalım.

Gülcan Altun bir betimleme değerlendirmesiyle daha sayfalarımızda. Ancak bu kez sentezleyici sesiyle betimlemesi yapılan ilk filmi konu almış. Üstelik filmle ilgili okuduğu ilginç bilgileri de kolaylık olması için yazısına eklemiş. Yazı uzun demeyin. Bizce sonuna kadar okuyun. Nedenini bitirince anlayacaksınız.

Bu aylıkta bizden bu kadar. Eylülde serinleşmiş esintilerle yaşayabileceğimiz yazdan kalma günlerde görüşmek dileğiyle iyi okumalar.