Eurovision Şarkı Yarışması, ilk defa katıldığımız 1975 yılından bu yana milli meselemizdir. Hangi şarkıyla katılacağımız, hangi dilde söyleyeceğimiz, giyilen kostüm, ülkelerin birbirleriyle olan siyasi durumlarına göre oy vermeleri gibi şeyler haftalarca konuşulur. Türkiye ise, 2013 yılından bu yana oylama sistemindeki adaletsizlik gerekçesiyle yarışmaya katılmadığı için bizim Eurovision’la ilgili pek bir gündemimiz yok. İşte bu nedenle kaçırdığımız bir şey olmuş. 2015 yılında Eurovision Şarkı Yarışması’na ev sahipliği yapan Avusturya, yarışma tarihinde bir ilki gerçekleştirmiş.
pınar yavuz Tarafından Yazılan Yazılar
21 Mart Dünya Down Sendromlular gününde Amerikalı bir arkadaşımın gönderdiği bir linkle haberdar olduğum Guest Room, Türkçe adıyla Misafir Odası, 2015 tarihli Amerikan yapımı 13 dakikalık bir kısa film. Konusu, down sendromlu genç bir kadın ve onun sürpriz hamileliği karşısında yaşadıkları. Yönetmen Joshua Tate. Başroldeki Amber rolünde Amerika’daki popüler Glee dizisinin oyuncularından down sendromlu Lauren Potter yer alıyor.
Bundan tam on iki yıl önce genç bir kız çok sevdiği müzik alanında ilerleyebilmek için okumayı çok istediği İTÜ konservatuvarının lise sınavlarına girdi ve kazandı. Ancak sonrasında işler umduğu gibi gitmedi. Görme engelli olduğu için okula kaydı yapılmayan Ceyda Evrim Çam’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar uzanan ve geçtiğimiz günlerde zaferle sonuçlanan hukuk mücadelesini kendisinden dinlemek istedik. Aşağıda okuyacağınız satırlar yaşadığı haksızlık karşısında küsmeyen, yılmayan ve hedeflediği yolda ilerlemeyi sürdüren genç bir kadının hikâyesi aynı zamanda.
Geride bıraktığımız ay İzmir’de görme engelli bir İngilizce öğretmeni ile ilgili bir haber basında epey yer buldu. Haberde sınıfa gizlice giren bir velinin ders sırasında telefonu ile çekim yaptığı, bu videoyu sosyal medyada paylaşarak öğretmenin sınıf hâkimiyetini sağlayamadığı, çocukların ders esnasında dışarı çıktığı ve güvenliklerinin tehlikeye atıldığı şeklinde ifadeler yer alıyordu. Bu durum, çalıştığım eğitim ortamlarındaki engellilikle ilgili karşılaştığım bazı tutum ve sözleri bana tekrar hatırlattı.
Bir 3 Aralık Dünya Engelliler günü daha geride kaldı. Ben de okulda engellilikle ilgili yapacağım seminerleri özellikle Aralık ayında veya Mayıs ayındaki engelliler haftasında yapıyorum. Hem konu ile ilgili medyada çok fazla haber yayınlandığı ve insanların dikkati bu konuya yöneldiği için, hem de yanlış bir dille hazırlanan haberlerin yanında doğru örnekleri sunabilme fırsatını verdiği için.
2015 yılında International Journal of Inclusive Education adlı dergide yayımlanmış bir makaleden* bahsetmek istiyorum. Makale; İngiltere, Türkiye, Pakistan ve Amerikan üniversitelerinde doktora eğitimlerini sürdüren öğrenciler ve öğretim üyesi olarak çalışan akademisyenlerin işbirliği ile yazılmış. Konu, Türkiye’deki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı kurumlarda görev yapan psikolojik danışmanların kaynaştırma uygulaması ile ilgili algıları üzerine.
Geçtiğimiz Eylül ayında özel yetenekli öğrencilere hizmet veren Bilim ve Sanat Eğitim Merkezi, diğer adıyla BİLSEM’lere öğretmen seçimi yapıldı. Belli bir alanda uzmanlaşma imkânı verdiği için dikkate değer bir alternatif olduğu düşüncesiyle araştırmaya başladım. Tabii böyle durumlarda bilgiye en rahat ulaşabileceğiniz kaynak internet. Forumları incelediğimde başvurmayı düşünen kişilerin sorularının çoğunlukla "Ücret nedir?" " Hafta sonu çalışmak zorunda mıyız?" "Ek dersi daha yüksek mi alıyoruz?" şeklinde olduğunu gördüm.
Uzun zamandır olan biteni şaşkınlık ve öfkeyle izliyoruz. Her gün yeni bir felakete uyanır olduk. 10 Ekim günü de sıradan bir gün olarak başlamıştı hepimiz için. Sabah sosyal medya hesabımı açtığımda aynı okulda çalıştığım bir öğretmen arkadaşımın Ankara mitinginde olduğunu paylaştığı resimlerden öğrenmiştim. Birkaç saat sonra patlama haberlerini duyar duymaz arkadaşıma telefon açtım ama bir türlü ulaşamıyordum. O sırada sabah gördüğüm fotoğrafa tekrar bakmak aklıma geldi ve altına yazılan yorumlardan hayatta olduğunu öğrenebildim. Şu anda arkadaşım okula güçlükle devam edebiliyor… Devamını Oku...
Ülke gündemi izin verirse 28 Eylül’de okullar açılacak. Açıldıktan sonra da malum hem öğrenciler ve veliler, hem de öğretmenler için koşuşturmalı günler başlayacak. Ben de 2005 yılında çıkarılan Engelliler Hakkında Kanun kapsamında okullarda başlatılan kaynaştırma eğitimi ve bu doğrultuda öğrencilerin destek eğitimi aldığı rehabilitasyon merkezleri ile ilgili yaşadığım birkaç deneyimden bahsetmek istiyorum.
2009 yılında Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Avrupa Gönüllü Hizmeti projesi kapsamında Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’ta evsizler için hizmet veren bir dernekte 10 ay çalışmak üzere kabul almıştım.
Geçtiğimiz sayıda engelliler haftası nedeniyle okullarda konuyla ilgili hazırlanan pano çalışmaları hakkında yazmıştım. Bu sayıda da görev yaptığım okuldaki bir öğretmen arkadaşımın aynı hafta kapsamında öğrencileri ve bazı velileriyle birlikte hazırladığı gösteriden, daha doğrusu bu gösterinin hazırlık sürecinden bahsetmek istiyorum.
Geçtiğimiz sene mayıs ayındaki engelliler haftası kapsamında, çalıştığım okulun rehberlik panosunu düzenlemek istemiştim. Konuyla ilgili fazla basılı kaynak olmadığı için ilk olarak internette ve forumlarda bu konuyla ilgili okullarda yapılmış ve öğretmenler tarafından paylaşılmış çalışmaları araştırdım. Sonuç büyük bir hayal kırıklığıydı.
Üniversitede araştırma görevlisi olarak çalıştığım dönemde öğrencilerin vize ve final sınavlarında gözetmen olarak bulunurduk. Fakültemizde bu işin planlamasını yapan araştırma görevlisi arkadaşımıza, düzenlenecek sınavın tarih, saat ve yer bilgisini iletip sınav için gözetmen talebinde bulunurduk. O da fakültedeki tüm araştırma görevlisi arkadaşlar arasından atama yaparak yine e-posta üzerinden bu bilgiyi bize ulaştırırdı. Sınavla ilgili bildirmemiz gereken bazı özel durumlar da olurdu. Bunlardan biri de sınava girecek engelli bir öğrencinin bulunup bulunmadığıydı.
Şubat ayında sosyal medyada paylaşılan, Samsung’un Duyan Eller ismini verdiği ve işitme engelliler için çağrı merkezi hizmetlerini tanıtmak amacıyla hazırladığı kampanya reklamı kısa sürede herkesin büyük ilgisini çekti. Reklamda herhangi bir konuşma ya da sesli betimleme bulunmadığı için öncelikle içeriğini anlatmak istiyorum.
Hafızamı yokluyorum… İlkokul arkadaşım aklıma geliyor önce, Fatih. Fatih kekemeydi. Konuşurken epey zorlanırdı. Hele de sözlülerde tahtaya kalktığında konuşmak onun için daha da zahmetli bir işe dönüşürdü. Bu sözlü zamanlarından aklımda yer etmiş bir sahneyse öğretmenimizin “Sorulara cevap verirken ayağınla ritim tut Fatih, sanki şarkı söylüyormuş gibi söyle anlatmak istediklerini” demesiydi.