- Bianet
- Duyuru ve Haberler
- 30 Ekim 2013 Çarşamba
- Toplam Okunma: 7
Engelli bir kadını anlatmasına rağmen altyazısı ve sesli betimlemesi olmayan "Benim Dünyam"ı, bir işitme ve görme engelliyle izledik. Seyircilerin ağlamasını filmin kendilerini güldürecek kadar "ajite" olmasına bağladılar.
Nilay VARDAR
nilay@bianet.org
İstanbul - BİA Haber Merkezi
30 Ekim 2013, Çarşamba 08:52
Beren Saat'in görme ve işitme engelli bir kadını oynadığı, Uğur Yücel'in ise hocasını canlandırdığı "Benim Dünyam" filmi bu cuma gösterime girdi.
Engellilik üzerine kurulu bir filmde, ne işitme engelliler için altyazı ne de görme engelliler için sesli betimleme var.
İşitime engelliler, film vizyona girmeden yapımcı firma TMC'ye konuyu hatırlattıklarında "Altyazılısını gönderelim, dernekte izleyin" yanıtını almışlardı.
Biz de işitme engelli Onur Cantimur ve görme engelli Turgay Gümüş ile filmi izlemeye gittik.
Filmden çıkanların büyük çoğunluğu ağlarken, Gümüş ve Cantimur, bunu filmin kendilerini güldürecek kadar "ajite" olmasına bağladı.
Birisi için resim silsilesi, birisi için diyaloglar bütünü
Filmin ne kadarını anlayabildiniz?
T.G: Filmin yoğun diyaloglu olmasından kaynaklı elbette hikayeyi ana çizgileriyle anladım. Ancak siyah beyaz bir resim gibi, yeşilin, mavinin, kırmızının tonlarının olmadığı. Yani filmdeki görsel birçok sahnenin kaçması filmin bütünlüğüne zarar veriyor. Bu yüzden de sesli betimleme ile diyalog olmayan yerler anlatılmalıydı. Filmin diyalog olmayan kilit sahneleri; Ela’nın su ile karşılaştığında verdiği ilk tepkiler, sondaki mezuniyet sahnesinde birkaç dakikalık bir sessizlik. Ne oldu mesela orada?
O.C: Genelde dudak okuyarak anlamaya çalıştım. Ama kamera sürekli döndüğü için diyalogların büyük bir kısmını kaçırdım. Yani film benim için diyalogsuz fotoroman gibiydi. Görüntüler resim silsilesi gibi döndü. İşin en tuhafı da işaret dilinin olduğu birkaç sahnede "normal" izleyici anlayamayacağı için altyazı konmuş. Bu gerçekten çok iki yüzlüce. Madem yapılabiliyormuş, bu kadar basit bir şey, hepsini baştan sonuna kadar altyazılı yapabilirdiniz. Bizler için de erişilebilir olurdu.
Sadece firma değil, yönetmen ve oyuncu da sorumlu
Peki filmde altyazı ve sesli betimleme olmaması sadece yapımcının sorumluluğunda mı?
O.C: Yapımcı firma, "dernekte izleyin" diyerek bizi izole etmeye çalıştı. Bu çok ayrımcı bir tavır. Maliyet dediler, bu da gerçeği yansıtmıyor. Tamamen zihniyet meselesi, "normal" izleyiciyi rahatsız etmesin diye altyazı konmadı. Uğur Yücel bir söyleşisinde "gişe rekoru amacım yok" demiş ancak bir yönetmen olarak altyazı meselesine müdahale etmemesi bunun samimi olmadığını gösteriyor. Keza Beren Saat de işaret dili dersi almış uzun süre, peki oradaki insanların bu filmi nasıl izleyeceklerini düşünmedi mi hiç? Ondan bir sanatçı duyarlılığı beklerdik.
Ela'nın başarısı neden mucize?
Uğur Yücel'in öğretmen karakterini nasıl buldunuz? Sizin öğretmenlerinize benziyor mu?
T.G: Körler okulu mezunuyum. Bir sürü öğretmenim oldu ama onlar benim kurtarıcım değildi; ben her şeyi kazıya kazıya yaptım. Filmdeki sorun şuydu, Ela'nın başarısı bir mucize gibi gösteriliyor. Gerekli uygun koşullar sağlandığında her insan potansiyeli ölçüsünde başarılı olur. Üstelik Ela üniversiteyi çok uzun sürede bitirdi. Filmdeki gibi kabartma kitap ve tercüman sağlandığında normal zamanda bitirebilir. Sanki engelliler üniversiteyi bitiremezler gibi yanlış bir yansıtma var.
O.C: Öğretmen karakterinin kurtarıcılığı çok abartılmış. Çocuğun başarısını gölgede bırakmış. Öğretmen birini çekmez, klavuzluk yapar. Mesela ben lisedeyken kompleks yapıp, cihazımı takmadım. Rehber öğretmenler beni hiç uyarmadı ve üç senem boşa gitti.
T.G: İşte bu öğretmenin inisiyatifine bırakılacak kadar basit bir mevzu değil. Eğitim fakültelerinde öğretmenlere özellikle engellilik ve farklılık bilinci noktasında dersler verilmesi gerekiyor.
Yaşam siyahtan ibaret değildir
Siz hiç karanlıkta kaldınız mı diye başlayan filmdeki siyah vurgusuna ne diyorsunuz?
T.G: Filmde sürekli siyaha vurgu yapılması beni çok rahatsız etti. Çünkü bir görmeyenin yaşamı siyahtan ibaret değil. Siyah olumsuzluluğun simgesidir. Karanlık, ölüm vs…İnsanların kafasında da körler için hayat karanlık, çok zorlanıyorlar, yaşayamıyorlar algısı yaratıyorlar. Ancak yok böyle bir şey. Ben buradayım. Sinemadan geliyoruz, çay içiyoruz. Bunlar siyah değil. Ya da dünya yalnızca renklerden oluşan bir şey değil. Dokunma ve tatma üzerinden anlamlar yaratırsın. İnsanların kafasında yaşam yalnızca görmekten, görsel öğelerden ibaretmiş fikri bu filmle güçlendiriliyor. Yani yine kendi dünyaları...
Üniversite hiç de toz pembe değildi
Üniversite yılları Ela'nınki gibi sizin için de çok güzel miydi?
O.C: Ela'nın üniversitedeki ilişkileri çok toz pembe gösterildi. Hiç sorun yokmuş gibi. Halbuki okulda arkadaşlarımdan yüksek not almam huzursuzluk yarattı. Derslerde hocanın umurunda olmuyorsun, sürekli yüzünü dönerek dersi anlatıyor. Notları istiyorsun vermiyor. Oysa Ela kaç kez sınıfta kaldı, hocaları hiçbir şey demedi.
T.G: Üniversitede sana melekmişsin gibi davranılıyor. Yapabileceğin şeylerin çok az olduğunu sanıyorlar. İlgi ve ilgisizlik orantısı yok; olması gereken insan ilişkisi biçimi yok. Aslında bu toplumun her katmanında böyle.
"İyilik yap" yanlış algısı pekiştiriliyor
Dekan sahnesine neden bu kadar çok güldünüz?
T.G: Dekanın Ela'ya üniversitenin iki yıllık ders notunu kabartma kitapta verdiği sahne çok komikti. Hiçbir üniversitede hiçbir dekan engelli bir öğrencisine özel olarak ihtimam göstermez. Ayrıca dekanın Ela'yı okula "iyilik" etmek için alması gerektiği düşüncesi bizdeki zihniyet sorunu ortaya koyuyor. "Engelliler iyiliğe muhtaç bireylerdir’’ algısı. Bir engellinin hakkı olan bir şey iyilik fırsatı olarak gösteriliyor. Ben okurken notlarımı kitaplarımı kabartma almak hakkım. Hoca burada bana bir iyilik yapmıyor. Sadece benim diğer öğrencilerle eşitliğimi sağlamış oluyor.
Aseksüel gibi görülüyoruz
Peki filmde Ela öpüşmeyi merak eder ama kesinlikle evlenemeyeceğini düşünür, buna ne diyorsunuz?
T.G: Toplumda engelliler aseksüeldir, cinsiyetsizdir, onların hiçbir şekilde cinsel anlamda hisleri, talepleri olamaz algısı var. Bunu biz çok yaşarız. Bana yardım etmek için koluma giren bir kadın benim yaşıtım olmasına rağmen çocukmuşum gibi davranır. Filmde de Ela'nın evlenemeyecek gibi gösterilmesi ve bir sevgilisinin olmaması aslında toplumdaki bu algıyı pekiştiriyor. (NV)