Abraham Nemeth, Ph.D. 
Sunum metni
Amerikan Matematik Derneğine
Orlando, Florida
10 ocak 1996

İyi günler!
Bir engelli bireyin nasıl başarılı bir şekilde matematik öğretebileceğini anlamak için sizleri erken çocukluk dönemime götürmek isterim. Ben doğuştan görme engelli bir birey olarak doğdum ve dolayısıyla dış dünyayla ilgili görsel bir hafızaya sahip olmadım. 2 anne-babanın, 4 büyük baba-babaannenin, bir sürü amcanın, halanın, ve yeğenin bulunduğu Genişçe bir ailede sevgiyle büyüdüm. Babam benim yaşadığım çevreyle temasımı sağlamak için küçük bir çocukken elimi tutar, benimle sürekli konuşur ve bana yönleri anlatırdı. " şimdi batıya doğru yürüyoruz," sola dönmek üzere olduğumuz zaman,
”güneye yürüyeceğiz” derdi.  Benden yürüdüğümüz cadde boyunca trafiğin ne yönden aktığını not almamı isterdi, ve karşı caddeye geçtiğimizde trafiğin ters yönden aktığını açıklardı. Yolculuğumuz boyunca yolumuz üzerindeki tüm karşı caddelerin adlarını bana öğretirdi. gideceğimiz olağan güzergahımıza her zaman farklı bir yönden beni götürürdü ki, benzetme yerindeyse yaşamış olduğumuz civar ile ilgili kafamda bir akıl-yön haritası oluşturmuştum.
 Annem beni alış-verişe yollardı. elime Eve getirmek için alınması gereken 4-5 şeyin bir listesini verirdi. Bakkal karşı caddeye geçmeyi gerektirmeyen hemen yakın bir köşede ve sahibi büyük babam  olduğu için güvendeydi. Bakkal listesini ezberlemede,  ve akıldan hesaplamayla küçük bir takım sayılar ekleyerek doğru değişeni bulmada iyi bir hafıza eğitimim vardı. Ilkokul ve liseyi New York
’taki milli eğitim okullarında tamamladım. Bu okullarda görme engelliler konusunda eğitimli bir  öğretmen tarafından idare edilen bir kaynak oda vardı. Ben coğrafya, tarih, imla, aritmetik gibi derslerime düzenli bir biçimde engelli olmayan arkadaşlarımla devam ettim. Ama  sanat veya güzel yazı konusuna geldiğimizde, kaynak odasına döndüm. Burada öğretmenimden kabartma yazıyı, daktiloyu ve başka bir takım becerileri öğrendim. 9 yaşımda oldukça iyi bir daktilo yazıcısıydım . Matematikle ilkokul da dahil, her zaman ilgilendim. Ama üniversiteye girdiğimde, danışmanlarımın bir görme engelli için matematikten çok psikoloji gibi bir alanın daha gerçekçi olduğu tavsiyesine uydum ve Columbia üniversitesinde Psikoloji bölümüne başladım. Ama bir yandan da matematiği aklımdan çıkarmadım. Bir lisans öğrencisi olarak, üniversitede ders programımın müsaade ettiği tüm matematik derslerini aldım. Evlendikten sonra bile
Brooklyn üniversitesinde akşamları verilen matematik derslerine programda alacak ders kalmayıncaya kadar devam ettim. Bu arada, alanım olan psikolojide iş bulma konusunda bir başarısızlık  yaşayınca, eşime  destek olmak için sıradan bir iş buldum. Bir gün, eşim bana işsiz bir psikolog olacağıma işsiz bir matematikçi olmamın daha yerinde olup olmayacağını sordu. Ben de Böylelikle işimden ayrıldım ve Columbia Üniversitesi
’nde matematik alanında doktoraya kayıt oldum.   haliyle, eşim de çalışmaya gitti.
1946 yılında artık savaş bitmişti ve savaşa giden bir çok sayıdaki insan geri dönüyordu.
 Brooklyn Üniversitesi
’ne, 100’lerce insan savaştan once ilk dönemenini aldıkları ve geçtikleri calculus’ün 2’nci dönemi için kayıt yaptırıyordu. Bir savaşın ardından ilk dönemi ne kadar hatırladıklarını tahmin etmeyi de size bırakıyorum. Yardıma ihtiyaçları vardı. Bu amaç için özel bir çalışma ortamı oluşturuldu. Pencerelerin dışında her köşede bir tahta vardı. Her öğrenciye elindeki kitapla beraber  calculus problemlerini mümkün olduğunca çözebilmesi için bir tahta verilmişti. Bir çok tahta boştu. Bir gönüllü topluluğu bu insanlar arasında dolaşarak problemi çözmelerine yardımcı oluyordu. Gönüllülerden biriydim. Öğrenciden kitabındaki ilgili problemi okumasını istiyordum. Sonra tahta da yazdığı çözümü gelebildiği noktaya kadaarıyla okumasını istiyordum. Problemi analizden ve gelecek adımı tartıştıktan sonra bir tebeşir alır ve bazen tahtaya sonraki adımı yazardım. (Bu ilk matematiksel ifadeydi). Babamın yazı yazma edinimim konusundaki eğitimi yararlı olmuştu. ben fark etmeksizin, çalışmayı denetleyen bölüm başkanı beni ilgiyle izliyormuş. bir gece bölüm
başkanından  bir öğretim görevlisinin hasta olduğu ve dönemin geri kalanında gelemeyeceği, o dönene kadar benim onun dersini verip veremeyeceğimi soran bir telgraf aldım. o hafta sonu tam bir koşuşturma içerisinde ilgili kitapları buldum, gelecek pazartesi akşamı vereceğim derste  öğreteceğim materyali topladım, ve benim matematik öğretmenliği kariyerim böylece başlamış oldu.
bir süre sonra, matematiksel kavramlar ve dolayısıyla notasyon giderek daha karmaşık bir hale geldi. danışmanlarımın beni uyardığı gibi, Braille tekniklerle matematiksel notasyonları ifadede ya yetersizdi veya ilgili notasyonun Braille ifadesi mevcut değildi. bununla beraber, ufak ufak, kafamda dönüp dolaşan tüm notasyonu yazmak için yeni Braille teknikler doğaçlamaya başladım. annemin çocukluğumda beni bakkala gönderirken verdiği matematik eğitimi kusursuzdu, ama bir insanın zihinsel kapasitesinin de bir sınırı vardı. sonunda, hem tutarlı hem de benim ihtiyaçlarıma hizmet edebilecek bir Braille sistemi yerleştirdim. bir gün nükleer fizikten görme engelli bir iş arkadaşım, bende  integral tabloları olup olmadığını sordu. bir tane olduğunu ama özel bir Braille kodlamayla yazdığımı ve okuyamayabilecağını söyledim. ona kod üzerinde özetledim,
rica etti; integral tablolarına çok ciddi bir gereksinimi vardı. yarım saat içerisinde, integral tablolarıyla ilgili tüm kesirleri, kökleri, üstsimgeleri, Yunan'ca harfleri, ve özel bir bilgi gerektiren diğer tüm notasyonları okumada bir zorluk yaşamadı.