- Levent Aclan
- Engelsiz Kültür Sanat
- 13 Ocak 2008 Pazar
- Toplam Okunma: 29
Mutluluğun resmi çamurdan ayak izlerim
Kartepemi desem, kel tepemi?
Yürümek ala bildigine.
Sonra ıslanmak yağmurun altında.
Deliksiz bir uykuya dalar insan, dönüş yolunda.
Yürümek, doğanın ve iç alemin sonsuz rengi ve ışığına.
Belkide hafta sonunuzun sıradan bir aktivitesi olan, yada ola bilicek olabilen bir eylem bu doğa yürüyüşü. aslında baştan başlamalıyım .
Yeni bir işe başlamıştım ve Tolga diye bir arkadaşla tanıştım.
İnsan benzerini arar, der Mevlana .
İlk O bahsetmişti bana haftasonları yapılan bu yürüyüşlerden.
Bende ilkez geçtigimiz Pazar günü bu aktiviteye katıldım.
Yürüyüşle ilgili yaşadıklarımı anlatmadan önce şunu belirtmek istiyorum .
İnsanın doğaya ihtiyacı kaçınılmazdır, ancak doğanın insana zerrece ihtiyacı yoktur!
Yağmurlu bir Pazar sabahı yatağımdan fırlayıp üstümü giyindigimde beni kartepede yapılıcak olan yürüyüşte nelerin bekledigini bilmiyordum.
Elbette her yeni deneyimden önce bir şeyler sorup soruştursakta bu orman olmayan bir çöl yerlisine envayi çeşit koku denizini betimlemek gibi suni oluyor.nihayetinde
benim içinde bu ortalamanın ötesine geçemedi hazırlıklarım.
Çok heyecanlıydım, bu benim için ilk doğa yürüyüşü deneyimim olucaktı.
Sabah yediye çeyrek kala olmam gereken yerede biraz gecikerekde olsa ulaştım ve minübüsümüz diyer arkadaşlarıda almak üzere hareket etti.
Taksim, Beşiktaş, ve karşı yakadaki arkadaşlarıda aldıktan sonra rehperimiz bize gideceğimiz yere dair bazı bilgiler verdi.
İlk olarak İstanbul çıkışında şirin bir köy kahvesinde mola verip yağmurun sesini ve kokusunu duyaduya çeşit çeşit kahvaltılıklardan oluşan ve yanında demli
enfes çaylarımızı yudumlayarak ilk sabah mahmurlugunu üstümüzden attık.
Enazından ben geceden beri eyvah geçmi kaldım! Kaygılarından sonra iyice uyanmıştım.
Rehperimiz, bu köyünde akibetinin şehirleşme ve tüketim kültürünün yok edici pençelerinin arasına henüz düşmedigini, ancak gidişatın bu sona çok uzak olmadıgını
söyleyince kendi köyümüz geldi aklıma.
Evet, Çerkez ziratlısı köyüde bandırmayla neredeyse iç içe girmek üzereydi.
Buysa bende tarifi güç bir hayal kırıklığına ve gelicek korkusuna neden oluyor.
Düşünmeden edemiyorum . O şirin köyünde elimizden göz göregöre kayıp gittigini düşündüğümde soruyorum kendi kendime
Peki insan yaşamı için varlıgı olmasa olmaz doğaya ulaşıp bir temiz hava ala bilmek için daha ne kadar, nereye kadar, ne zamana kadar gitmemiz gerekicek?saatimiz
onbiri gösteriyordu, yürüyüş yapacağımız kartepe mevkiyine geldik.
Gelirken yol üstünde gerek sabit, gereksede hareketli bir sürü tesis gördük.
Minibüsten indigimde ilk dikkatimi çeken suya benzer bir rüzgar sesiydi.
Yağmur ara ara hafifçe çiseliyor, bense bu yürüyüşün biran evvel başlaması için sabırsızlanıyordum.
Öyle ya, ıssız bir doğaya gidiyorduk ve hem benim, hem sevgili dostum tolga, hemde tamzara turun sahipleri içinde yeni bir deneyimdi.
Elbette şunu belirtmeliyim, görme engelli biri olarak çevresel koşulların engelli bireylerin tamamen dikkate alınmadan düzenlendigi bir şehirde yaşamaya
ve hareket etmeye çalışıyorum.
Bu bazen gerçektende güç durumlar yarata biliyor.
Bunları paylaşmam gerekiyor çünki günlüğk hayatında yeterince hareket edemeyen insanların arasında birde çevresel düzenlemelerden ötürü hareket etmeleri
engellenen bir çok insan var.
Bunların bazısına topal, bazısına kör diyoruz.
Bu dez avantajlı durumla yüzyüze kalan bir görme engelli olarak, hislerimin ve sözlerimin taşkınlığını siz okurlara açıklamak gereğini duyuyorum.gelelim
gezimize .
Önce hafif köy yollarını anımsatan bir yol üstünden yürüyerek sonbaharın o çürümüş yaprak ve yağmurun dokunduğu topraktan çıkan kokulardan müteşekkül kokuyu
serin serin ciğerlerimize çektik.
Garip gele bilir bazılarınıza ama bir kayın ağacının ıslak gövdesine dokunmak bile yağmurda ıslanmış bir yavru köpeği kucağınıza almaya benziyor.
Tabi benim durumumda bu yavru köpek birazcık büyücek oldu ama duygusu tıptıp buydu.
Doğanın kendine has bir sanatı adeta, yol kenarlarında oluşan küçük su kanalları ve o kanalların yaptığı bir sürü değişik şekiller vardı.
Nerdenmi biliyorum bu şekilleri?
Çünki bizzat sevgili dostum tolga betimledi ve buraları elimle, ayaklarımla ve hatta bazı yerde bastonumla inceletti bana. günümüzde thy nın görme engelli
bir yolcuya tek başına yolculuğu çok gördüğü ülkemde kafalarındaki soruları ön yargılaştırmadan bu gezide bana destek olan ilk başta sevgili Dostum tolgaya ve , Cevdet
ile ülkü çiftine ne kadar teşekkür etsem azdır.
Elbette her şeyin oldugu gibi bu yürüyüşünde kendine has bazı zorlukları vardı.
Köy yolu gibi olan bölümü geride bıraktıktan sonra, patikaların, dik sayıla bilicek sırtların üstünden sanki tüm dünyaya bakan ve bağırsam duyura biliceğim
bir uçsuzluk karşıladı bizi.
Rüzgar öylesine esiyorduki hem bastığım yerlerin düz olmaması, hemde sırtımdaki çanta ile yanlış ayakkabı seçimi bana zor anlar yaşattı.
Ama yinede o serin rüzgarla birlikte gelen çeşit çeşit otların, çiçeklerin ve yaprakların kokusu çektiğim sıkıntıları bana unutturmaya ve gezinin devamını
iple çeıkmeme yetide arttı.
Aşağı yukarı bir birbuçuk saat civarı yürümüş ve güle oynaya bir tepeden aşağı inmeye başlamıştık. Her şey buraya kadar gayet kolay gelmişti bana.sucuk
ekmeklerimizi yiyip korda pişmiş helvalarımızıda birbirmize latifeler yapayapa bitirirken, yakılan ateşler söndürüldü, organik olmayan çöpler toplanılıp
ezildi, ve herkes artık yola çıkmaya hazırdı.
Benim için yolculugun bu bölümü hakikaten daha zor ve yorucuydu.
Artık patika bile denemiycek taşlı, bol otlu, ağaç dallarının ala bildigine çıplak bile olmaya başlasalar dallarıyla hükümranlıklarını ilan ettikleri yerleden
yürüyor, pardon yürümeye çalışıyorduk.
Bu esnada ben sıksık ayaklarımın çektiği isyan bayrakları ve nefesimin hamlıgımdan ötürü güç alıp bu isyana katıldıgı anlarda teslim olup soluklanmaya durdugumda
ekip arkadaşlarımda benimle birlikte duruyor, onlarda bu esnada çevreyle ilgili gözlemlerini bana anlatıyorlardı.
Bunlardan biri, Ülkü arkadaşın bir ağacın üstünde kazınmış oldugunu tahmin ettigim bir yazıdan bahsetmesiydi.
Kaderin bir cilvesimidir bilinmez, vanda bulunan Ani harebeleride bu gibi hareketlere maruz kalmıştır ve ne yazıkki ülkemde çevre ve tarih bilinci olmadığından
bugün çevreyle ve tarihi bir yapıyla ilgili buraların korunmasına yönelik bir şey söyleyenler maalesef marjinal sayılmak şöyle dursun, neredeyse ağza alınmayacak
ithamlara maruz kalıyorlar.
Sormadan edemiyorum çevresini mahfeden, tarihi zenginliklerini küçücük hesaplara kurban eden bir ülkenin insanları nasıl oluyorduda memleketini pek çok
ama pek çok seviyordu?
Yavaş yavaş keltepeye yaklaşıyorduk.
Yanımızdaki gps aleti yüksekligimizi 1500 civarı gösteriyordu.
Bense bir hayli yavaşlamış ve her taşa basamayışımla biraz daha bitkin düşüyor ve daha sık mola istiyordum.
Böyle bir mola anında gurubun hızına ayak uyduıramayaşımdan ve geri kaldıgımızdan dem vururken, sevgili yol arkadaşım tolganın sözleri hayatın neden bu
kadar yaşanmaya değer olduguna dair bana eşsiz bir ip ucu vermişti.
Kafilenin hızı en yavaş gidene göre ayarlanır!!!
Evet, heleki çevremizdeki koşuşturmada hergün içine atıldıgmız yarıştırma ve kazanmak için birini geride bırakma dayatması benide bu yürüyüş esnasında yakalamış
ve geri kalma rahatsızlığı şeklinde tezahür etmişti.
Doğanın bize ihtiyaç duymayışı kadar biz insanların birbirimize olan ihtiyacımızı gerçekten bir kavraya bilsek, ne doğaya karşı, ne birbirimize karşı,
Nede kendimize karşı ;
bu denli acımasız olamayız diye düşündüm biran.
Artık yokuş bitmiş ve karların kısmen erimedigi patikaları inmeye başlamıştık.
Bende belki günün en zevkli anlarını bu esnada yaşamış ve dimdik bir patikada çamurların, taşların, ağaç köklerinin oluşturduğu engelli bir dörtyüz metreyi
kah popomla yer küreye imzalar ata ata, kah etrafımdakilerin bakışları peşisıra sılalom yapayapa, çamurdan kirlenen ellerimi yılın ilk karında yuna arıta
aşağı inmiştim sonunda.
Elbette deneyimlilerle acemiler arasında bir fark vardı ve bu çok doğaldı, lakin arkadan gelmek bazende bu yüzden avantajlı ola biliyordu.örneiğin,öndeki
gurubun keşvetmek için daldıgı bir rota hem yolu daha uzata biliyor, hemde daha zorlu bir parkura çıka biliyordu.
Neyse, artık düz bir yola çıkmıştık.
Bu kayak merkezine giden yolun başıydı ve oldukça çamurluydu.
Ayakkabımın normal ağırlıgnın iki katı olması bu düz yolu bile oldukça yorucu hale getirmişti.
Akşam olmuş ve aracımızın oldugu yere dogru yavaş adımlarla, ilerlerken, sessizliğin son yudumlarını ağır ağır içime çekiyordum.
Gurubumuz kayak pistinin kenarında son bir defa toplandı ve burasıyla ilgili hararetli bir konuşmaya daldık.
İstanbulun yakınlarındaki bu son birkaç doğal zenginliğininde ekonomi, mali çıkarlar, vb fikirlerle birilerine bırakılıp sonu belirsiz yollara sapılmasının nasıl sonuçları
olacağına dair söyleştik biraz, ve tekrar yola düzüldük.
Bu son bölümde yaşadıklarımı izninizle bir şiirle aktarmak istiyorum
savurgan güzel,nedir bu kendini harcaman
senin mirasın olan güzellikleri böyle?
doğa temelli vermez ,ödünç verir her zaman
eli açık olana borç verir içtenlikle
böyle yanlış kullanmak olurmu güzel pinti
miras bırakman için sana bırakılanı?
kar etmeyen tefeci bu koskoca serveti
niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı
meraklısın kendinle içli dışlı olmaya
bu tatlı benliğin sırf aldatmağa yarar
vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa
vereceğin hesapta elle tutulur ne var?
...........
William Shakespeare
Akşam oldu ve dönüş yoluna çıktık.
Minübüste ilginç bir tartışma açıldı.
Acaba doğa yürüyüşlerinde ateş yakmak ne kadar doğru yada gerekliytdi?
Bu soru önemliydi doğrusu zira Tamzaranın bu aktiviteleri gerçekleştirirken çevre ile ilgili nasıl bir felsefesi olduğunuda anlamış oldum.
Daha evvel böyle bir konuyu hiç düşünmemiştim.
Yani en çok bir ateş yakıp sucuklarımızı kızartıyorduk.
Oysa yakılan ateşin bile izinin aylar kalabiliceği söz konusymuş.
Ve soruyordu sevgili Cevdet, buna razımısınız?
Ben çok yorgundum ve gelişi güzel o an ola bilir diye düşünmüştüm.
Ama şimdi daha iyi görüyorumki, bu tartışma bile katıldığım bu gezide bana çevre ile ilgili nedenli bilgisiz ve bilinçsiz oldugumu, ve bu tür gezilerin
eğitici bir yanı oldugunuda gösterdi.
Umarım bir dahaki sefere tekrar başka bir deneyimi paylaşmak üzere kartepe gezisinde emeği geçen tüm katılımcılara ve tamzara turun sahipleri Cevdet ve
ülkü çiftine teşekkür edip kendilerinden ilanlarına şunuda eklemelerini bekliyorum
Görme engellilerinde katılabiliceği doğa yürüyüşlerimizde kendilerine bir rehper arkadaşımız eşlik edecektir.
* Katılımcımız ve artık dostumuz olan Levent beye yazısı için, çok teşekkür ediyoruz. Tamzara Ailesi.