Değerli okuyucularımıza:

Aşağıda tanıklık edeceğiniz hikaye, tatillerinde Ghana’da üç yıldan fazladır gönüllü olarak bir görme engelliler okulunda, imkansızlıklar içinde bir şeyler yapmaya, çabalamaya çalışan tam görmez genç bir Alman bayanın, Maschenka Gennert’in hikayesidir. Sizlere bu başarı öyküsünün, ve Afrika’nın tüm yoksulluğuna rağmen, Maschenka Gennert’in ortaya koyduğu azmin ve kararlılığın ilk bölümünü yayınlamaktan onur duyarız.

Dünyada küçük kanat darbeleriyle, bir yerlerde minicik de olsa bir şeyleri değiştirecek, etki bırakacak kelebekler varsa, Maschenka, sen o kelebeklerden birisin, buna inancım tam ve sonsuz.

Soner Çoban

 

Ben 9 yaşındayken, Hamburg’daki körler okuluna gittim. Bir gün, tüm öğrenciler toplantı odasına çağrıldı, çünkü bir öğretmen Afrika’daki çalışmalarından bahsedecekti. Öğretmen bize, geçen yıl boyunca çalıştığı körler okulunu anlattı. Büyülenmiştim, eve gittim ve anne-babama Afrika’ya gitmek istediğimi söyledim. Annem, Afrika’nın hastalıklardan ötürü tehlikeli olduğunu söyledi ve gitmemelisin dedi. Babamsa Afrika’ya gidip, orada çalışıp, insanlara yardım ederek yeni deneyimler kazanabileceğimi söyledi, ve gitmeme izin verdi. Hikayeleri Afrika’da geçen çocuk kitapları okumaya başladım. Her ne zaman televizyonda bir belgesel gösterilse, anne-babamı, birisi gelip de benimle birlikte belgeseli izleyip, oradaki herşeyi bana anlatana kadar rahat bırakmazdım.

 

Okul için daha çok çalışmam gerektiği dönemlerde, Afrika’yla ilgili fazlaca düşünmeyi bıraktım, ama Afrika her zaman aklımın bir köşesindeydi. Daha sonra , bir Internet bağlantım olduğunda, bir arkadaşım, bana dünyanın dört bir yanından Internet üzerinden arkadaşlıklar edinmek isteyen insanların sohbet ettiği bir siteden bahsetti. Oraya üye olarak insanları aramaya başladım ve Ghana’dan genç bir papaz buldum. Önceleri e-mail’lerle yazıştık, sonra sohbet ettik ve bir gün, o beni ülkesine davet etti. Son sınavımı geçtiğimde, bir armağan olarak Ghana uçak biletimi anne-babam ödediler. Papazdan, Ghana’daki körler okulunu görmemin mümkün olup olamayacağını sordum,ve bir gün oraya gittik. Okuldan ayrılırken, Öğretmenimden Ghana’daki okula götürmek  için bana bir şeyler vermesini istedim, ama o benim once gidip ihtiyaçların neler olduğunu öğrenmem gerektiğini söyledi. Akropong Körler Okulu’na ilk gidişimde, okulun müdürüyle bu konuyla ilgili konuştum. Ona öğrencilerin ihtiyaçlarının neler olduğunu tesbit etmek istediğimi söyledim. Müdür benden içinde Jaws olan bir bilgisayar ve bir kabartma ekran getirmemi istedi. benim yanlızca bir üniversite öğrencisi olduğumu, ona bir bilgisayar alamayacağımı söylediğimde, düş kırıklığına uğradı . sonra, bana kütüphaneyi gösterdi. Kitap rafları neredeyse boştu. Yanlızca İncilin bazı bölümleri kabartma olarak bulunuyordu. Müdür benden İngilizce ve Fransızca bazı kitaplar  bulmamı  rica etti. Daha sonra, bana çoğu öğrencinin kabartma daktilosunun olmadığını söyledi. Yazmak için Yanlızca tablet-kalem kullanıyorlardı. Çocuklar için birkaç  Perkins daktilo bulmaya çalışacağıma söz verdim, çünkü gittiğim okulda kullandığımız daktilo  oydu. okulda yanlızca bir görme engelli öğrenci kalmıştı, ve kaynaştırma eğitimi durduğu için ileride başka bir görme engelli öğrenci de beklenmiyordu, dolayısıyla oradaki malzemelrin  Ghana’ya gönderilesinin kolay olacağını düşündüm. Ama Almanya’ya dönüp Ghana’daki çocukların yaşadığı zorlukları anlattığımda, bana bir gün başka bir Görme engelli öğrenci ihtiyaç duyabilir gerekçesiyle Perkins daktiloların Ghana’ya gönderilemeyeceği söylendi. Orada yaşanan sorunlarla ilgili insanlarla da konuştum. Bazıları bir şeyler satmayı teklif etti, bazıları bozuk normal yazı daktilolarını verdi, fakat bu makineler mekanik olarak çalışan, Almanya’da kimsenin kullanmayacağı şeylerdi. Bazıları da bozuk ses kayıt cihazlarını verip Ghana’da yaptırmamı söylediler. Bunların dışında, verilen elbiseler de eskiydi . yararlı şeyler veren insanlar da oldu elbet, ama bunlar bir elin parmaklarından fazla değildi.

 

2005’de, ben ve bir arkadaşımın üniversite sertifikası için dört hafta boyunca bir körler okulunda çalışmamız gerekiyordu. Ben bunu Ghana’da yapmak istedim ve üniversitedeki hocamla konuştum. O Kabul etti, bunun üzerine ben de Akropong’un müdürünü aradım.   Gelişimin memnuniyet verici olduğunu ve ortaokul 2’nci ve 3’üncü sınıf öğrencilerine öğretmek için hazır olmamı söyledi. Arkadaşım da benimle birlikte Ghana’ya gitmeye karar verdi. Oturduk  ve körlerle ilgili özel araçlar satan yerlere birkaç rica mektubu yazdık. Onlardan okul için birşeyler bağışlayıp bağışlayamayacaklarını sorduk, ama kimse ilgilenmedi. Körlerin oluşturduğu bir kaç e-mail listesine üye oldum, ve oralara bir ileti gönderdim. AKB_gençlik grubu listelerden biriydi. Kısa bir sure sonra, slovakya’lı bir adamdan bir yanıt aldım. O ve arkadaşları bir şeyler toplamaya başladı. bir kaç daktiloyu, ses kayıt cihazlarını, gözlükleri, okuma araçlarını Bratislava’dan Hamburg’a gelen bir otobüs şoförüne verdiler. Herşeyi Ghana’ya arabalar gönderen bir arkadaşıma verdim. Araç-gereci arabalarından birine koydu, herşeyi Ghana’ya ulaştıracağını, ama bu araçların körler için olduğunu ve onlara gönderildiğini beyan etmem gerektiğini söyledi.

 

Ben ve arkadaşım Ghana’ya gittik, iki haftalık bir tatilden sonra Akropong’da çalışmalarımıza başlamak istedik. Ghana’ya varışımızdan kısa bir sure sonra, müdüre bir merhaba demek için okula gittik. Çalışmaya başlamadan once bir kaç şey hakkında konuşmanın yararlı olacağını düşünmüştük. Müdür etrafta yoktu, ama müdür yardımcısı ordaydı ve bize çalışmaya başlamak için geleceğimiz gün ve saati söyledi. Iki haftalık tatilden sonra oraya geri geldiğimizde, yanlızca bir kaç öğrenci okuldaydı. Müdür yardımcısı ortalıkta görünmüyordu. Okulunu yeni bitirmiş ve kamu hizmeti  için Akropong’a gelmiş bir adam vardı. Üniversiteyi bitirdikten sonra, Ghana’da insanlar belli bir sure çalışmak zorundadır, ama aldıkları para çok düşüktür. Geri kalan parayı, daha önce o kişiye verdiği eğitim için devlet alır. bu adam oradaydı ve ne yapacağını bilmiyordu. Bir öğretmen gelip bizi öğretmenler odasına götürene kadar belli bir sure konuştuk. sonra, bu öğretmen, ailelerin çocuklarını okula zamanında getirimemelerinden dolayı okulun zamanında başlayamadığını, okula bir hafta sonra tekrar gelmemizi söyledi. Böylece, ben ve arkadaşım eve döndük. Bir hafta sonra, okula geri döndüğümüzde öğretmenlerin grevde olduğunu öğrendik. Ana okuluna giden küçük çocukları  gözetecek kimse yoktu. Biz gitmeli ve onlarla oynamalıydık, fakat bu aynı gün olmadı. Bir gün sonra, yeniden başlamalıydık. Öğretmenlerle konuşurken, dışarıda ağlayan bir çocuğu duyduk. Giderek daha yüksek bir sesle ağlamaya devam ediyordu ve uzun bir sure durmadı. Çocuğa ne olduğunu sordum, ve öğretmenlerden biri: “ ailesi bu çocuğu yeni getirdi. Kör bir çocukla ne yapacaklarını, nasıl davranacaklarını bilmiyorlar. Onu şimdi bıraktılar, nereye gideceğini bilmiyor. Anne-babasını asla tekrar göremeyecek.” Dedi. şaşkındım, kimse çocukla ilgilenmiyordu, bunun nedenini  öğretmene sordum, ama bir yanıt vermedi. Dişarıya çıkmam ve çocuğa yardım etmem uzun bir  zaman aldı.

 

Sonraki gün, küçük çocuklarla çalışmaya başladık. Onlara bakan bir kadın vardı. Çocuklara biraz kendimizden bahsettik ve kadın herşeyi o bölgenin yerel dili olan Twi diline çevirdi. Çocuklara bir hikaye anlattık, ve ondan sonra, onlar da bize hikayeler anlatacaklarını söylediler. Bazıları hikaye anlatırken, bazıları da İncil’den ayetler okudular. Ayetleri İngilizce okudular ama geri kalan zamanda Twi dilinde konuştular. Kadına çocukların İngilizce ne konuştuklarını hiç anlayıp anlamadıklarını sordum. O bize çocukkların bunu ezberlediklerini, ama kimse tercüme etmezse, ne söylediklerini bilmediklerini anlattı.

 

Devamını okumak için tıklayın