Yazının başlığından da anlaşılabileceği üzere, ekran okuyucunun en basit anlamda ne olduğu, temel olarak nasıl çalıştığı, Türkiye’nin bu teknolojinin neresinde olduğu, sektörün hem üretici hem de kullanıcı açısından sorunları, ekran okuyucunun geleceği ve sonuç biçiminde ele almaya çalışacağım bir yazı örgüsünün Benim gibi düşüncelerini organizede güçlükler yaşayan birisi için, hele de gören insanların yabancısı oldukları bir konuyu onlara tanıtmasının veya anlatmaya çalışmasının güçlüğü aşikar. Ama yazı kendi mecraını yazılırken bulur diye düşünüyor ve başlıyorum.

 

Görme engellilerin de diğer engelli olmayan insanlar gibi bilgisayar kullanma fikri yeni değildir işin aslı… bilgisayar geçmişi olan okurlarımızın bildiği Dos’a kadar gider bu serüvenin mazisi. Ve alınan yol o günlerden bu yana devamlı takviye edilmiş bir birikimsel gelişimin sonucu aslında.

 

Peki ama nasıl?

Belki de yazıyı okuyan okurun en merak ettiği husustur bu: bir görmeyen bilgisayarın içinden gelen bir ses yardımıyla bilgisayarı nasıl kullanır. Birtakım teknik detaylara girmenin okurlarımız arasında ses teknolojileriyle ilgilenenlerin dışında, sıradan pc okurunu sıkacağı düşüncesiyle, belki bu erişilebilirlik kolaylığı şu şekilde anlatılabilir. Bilgisayara kurulan bir yazılım, önce ekran kartından bilgiyi bir veri olarak alıp daha sonra da bir ses motoru-sentezleyicisi sayesinde görmeyen bir bilgisayar kullanıcısının kulağına kadar gelmesini sağlar. Ve bunu bilgisayarda yapılan her işlemle eşgüdümlü bir biçimde, belki saliselik geçikmelerle yapar. Zaten baş döndürücü bilgisayar hızı da buna imkan vermektedir.

Peki, bir görmeyen ekran okuyucuyla ne yapar?

Ekranda var olan görüntüyü yukarıda anlatmaya çalıştığım üzere bir ses motoru sayesinde duyan ve aldığı tepkiye göre bilgisayar oklarıyla onu kullanan bir görme engelli, gören bir kullanıcının yaptığı hemen her bilgisayar uygulamasını yapabilir. Ki bu kapsamda özellikle ekran okuyucu üreticisi şirketlerin microsoftla görme engelli kullanıcının erişilebilirliği konusunda yürüttüğü dirsek teması, en azından microsoft uygulamalarının tümünün sorunsuzca kullanımına imkan vermektedir. Bunun dışında elbette, piyasa da var olan ekran okuyucuların ekran hakimiyetine göre, diğer uygulamalar da  kullanılabilmektedir. Bir engelli yine ekran okuyucu sayesinde, e-postasını hiçbir güçlük yaşamadan kontrol edebilir, e-gazetesini okuyabilir, yapı itibariyle karmaşık bir siteyi bile kullanabilir. Çünkü bir siteye girildiğinde ekran okuyucu o siteyi kendi içerisinde bir görmeyenin kullanabileceği bir erişilebilirlik düzeyine sokar. Kısaca, görme engelli bir kullanıcı, resimsel ve grafiksel olmayan her türlü uygulamayı kullanıp, web’de kimseye ihtiyaç duymadan gezinebilir.

 

Bir de tablonun sorunlu ve sancılı tarafı var elbette, bu sorunların en başında, ilkesel düzeyde sormamız gereken, görme engelli olmayan bir kullanıcı, satın almak zorunda olduğu bir Microsoft işletim sistemi dışında, onu kullanmak için ek bir ücret ödemesi gerekmiyorken, neden bir görme engellinin buna ilaveten bir de 1000 dollar’a yakın bir ücret ödeyip ekran okuyucu almak zorunda bırakıldığı sorunsalıdır. Türkiye koşullarını göze aldığımızda, bir dizüstü bilgisayar fiyatına denk olan bu ücretlendirmeyi bir görme engelli kullanıcının kendi bütçesinden verebilmesi olanak dışıdır. Bu noktada bir yol ayrımına geliyoruz ister istemez: ya engelli kullanıcı 40 veya 30 dakikada bir kendini kapatan demo bir ekran okuyucuyla kendini geliştirmeye, bilgisayr ile aşina olmaya çalışacak veya korsan yama kullanmak zorunda kalacaktır. Elbette bu sektör temsilcilerinin dillendirdikleri görüşler de kendi açılarından doğru ve haklıdır. Onlar da ürün pazarlarının zaten çok dar olduğunu, sattıkları ürünün spesifik oluşundan dolayı alıcı kitlenin görme engellilerle sınırlılığını, sözkonusu teknolojinin pahalılığını ortaya koyuyorlar.

Peki Türkiye ekran okuyucu teknolojisinin neresinde?

Türkiye’deki ses teknolojileri çalışmalarının geçmişini 10 yıl öncesine kadar götürmek mümkün. Ama yapılan çalışmalar, kişisel, laboratuarlık, gelecek öngörüsü ve projesi olmayan çalışmalar olagelmiştir. Koç grubunun başlangıçta 118 gibi otomatik seslendirmelere ihtiyaç duyulan kurum santralleri için tasarladığı ama sonrasında yapılan birtakım yönlendirmeler doğrultusunda, türk görme engellisine sunduğu ilk kurumsal sentezleyici ses GVZ’yi piyasaya sürmüştür. Ne var ki, yukarıda vurguladığımız gibi türkiye’deki tüm ses teknolojisi çalışmaları bir ekran okuyucu çalışması değildir. şimdiye kadar yapılmaya çalışılan sektörün başındaki Amerika’lılar tarafından üretilen İngilizce ekran okuyuculara Türkçe ses-sentezleyicisi yamalar geliştiribilmekten öteye geçememiştir. Bu ses yamaları ana ekran okuyucunun İngilizce olarak veya  İngiliz aksanıyla seslendirdiği Türkçe bir veriyi türkçeye çeviribilme yeteneğine sahiptir yalnızca.

 

 Türk görme engelli PC kullanıcısı için iş bununla  da bitmez, Burada türk bir görme engellinin ödediği ücret biraz daha artar çünkü 1000 dollar’a yakın ödeme yaparak aldığı İngilizce ekran okuyucuya paralel bir de onun üzerinden ona bağlı çalışan, İngilizce aksanını Türkçeleştirmek için 150-300 dollar arasında bir ek ücret daha vererek bir Türkçe ses sentezleyicisi satın alması gerekmektedir.

Ya devlet ne yapıyor?

İlçe kaymakamlıkları ve il valilikleri vasıtasıyla başbakanlık sosyal yardımlaşma ve dayanışma fonundan görme engellinin bu tarz özel ve kendisinin mali gücünün yetmediği özel ihtiyaçlarının giderilmesi için bir kaynak sağlanmıştır. Nitekim, her alandaki bürokratik hantallık burada da engellinin yakasını bırakmaz. Başvuru sürecindeki uzun prosedürel süreç ve 4 ay ile 1 yıl arasındaki bekleme süresi, başvuru sürecinde ilçe kaymakamlıkları ve valiliklerde yaşanan bürokratik problemler: bu hususla ilgili yetkilendirilmiş yerel yöneticilerin sözkonusu ihtiyacın mahiyetini bilmeyip bunu kendi bütçesinden vereceği korkusuyla başvuru belgelerini Ankara’ya göndermeyi red etmeleri gibi bir çok sebep görme engellinin önünde bir engellenmişlik durumu olarak kendini gösterir.

Türkçe bir ekran okuyucu hayal mi?

türkiye’de kendi bağımsız ekran okuyucusunu yapabilmenin ancak devletin insiatif almasıyla mümkün olduğu düşüncesindeyim. Özel sektör bu alanda ne tam bir sosyal farkındalığa sahiptir, ne de bunu yapabilecek bilgi birikimi türkiye’de mevcuttur. Hal-i hazırda sayıları 3-4 olan ses sentezleyicisi şirketin bu konudaki yaklaşımları diğer dünya ekran okuyucu şirketler gibi tamamen ticaridir.

En son tahlilde, tüm bu yazılanların ışığında, teknolojinin engelli kullanıcıyı taşıdığı bu nokta dikkat çekici ve ümit vericidir. Ama bir görme engelli de diğer insanlar gibi satın aldığı işletim sistemine ek bir ücret vermeden onu kullanabilmelidir ki, fırsat eşitliği de budur. Dolayısıyla, bu üretimi devletlerin yapması gerektiğini ileri süren düşüncemin arkasında da özel teşebbüsün yapması halinde, kar edemediği noktada gelişimini durdurma ve üretime son verme olasılığı (bunun örneklerini yaşadık), ya da tekelleşme ve buna bağlı olarak yüksek fiyat uygulaması politikaları riskinden duyduğum kaygım yatmaktadır.

not: Yukarıda bahsi geçen gelişimini durdurma konusuna Outspoken adlı ekran okuyucusu üretici firmanın ürünlerinin gelişimine son verdiği açıklaması örnek olarak gösterilebilir.