Bu bildiri Türkiye Körler Federasyonu tarafından düzenlenen görme engellilerin mesleki eğitimi sempozyumunda sunulmuştur.

 

            Bugün sizlere görme engellilerin en başarılı olduğu, en çok ekmek yediği fakat uzun bir süreden beri en fazla ihmal edilmiş bulunan, düşündükçe yüreğimi, vicdanımı sızlatan, konuştukça isyanımı arttıran bir alandan, mesleki müzik eğitimi alanından bahsedeceğim. Toplumun bazı kesimlerinci müzik bir meslek dalı olmaktan ziyade bir eğlence aracı olarak görülür. Hatta müziği meslek olarak seçmek isteyen çocuklara bazı ailelerin okuyup da çalgıcı mı olacaksın dediğini de duymuşsunuzdur.Kızını kendi haline bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya sözü de yine bizim toplumumuza ait bir sözdür.

 

            Mesleki eğitimin bir insanın sadece kendisine değil içinde yaşadığı ülkeye, topluma da büyük yararları olduğu bilinen bir gerçektir. Mesleki eğitim işsizlik ve yoksulluktan kurtulmanın, eşit üretken ve özgür birey haline gelebilmenin, geleceğe umutla bakabilmenin. gelişmiş toplum olabilmenin de güvencesidir.

 

            Mesleki eğitimle istihdam arasında mutlaka uyumlu bir işbirliği olmalıdır. İstihdama dayanmayan bir mesleki eğitim politikasının da, mesleki eğitime dayanmayan bir istihdam politikasının da başarıya ulaşması düşünülemez.

Ülkemizde görme engellilere mesleki müzik eğitimi veren ilk resmi okul 1924 yılında İzmir’de açılmış olan Sağır, Dilsiz Ve Körler Müessesesi adlı okuldur. Bu okulda verilen kaliteli müzik eğitimi sayesinde çok sayıda başarılı, yetenekli görme engelli müzisyenin yetiştiğini biliyoruz. Daha sonra İşitme ve görme engellilerin bir arada eğitim görmelerinin sakıncaları nedeniyle 1950 yılında Ankara’da bir Körler Okulu açılmıştır. Bu okulda uzun yıllar müzik öğretmenliği yapan Şahin İşiner sözünü ettiğim sağır dilsiz ve körler müessesesi adlı okuldan mezundur. Virtiyoz düzeyinde Fülüt ve akordeon çalabilen, ayrıca, çok sayıda müzik aletini de öğretebilecek düzeyde bilgi ve yeteneğe sahip olan Şahin İşiner,. öğretmenliği boyunca birçok başarılı görme engelli müzisyen yetiştirmiştir. Ben de o şanslı kişilerden biriyim. Ondan aldığım müzik eğitimi sayesinde saksofon, klarinet çalmayı öğrendim. Daha sonra diğer enstürmanları da öğretecek düzeyde kendimi yetiştirdim. Onun aramızdan ayrılmasından sonra aynı okulda müzik eğitimini bıraktığı yerden öğretmen olarak devam ettirmeye çalıştım. Asıl mesleğim İngilizce öğretmenliği idi, ancak müzik öğretmenliğini de 18 yıl süreyle ek ders olarak yürüttüm. Halen uzun yıllar birlikte olduğum bir orkestrada saksofon ve klarnet çalmaktayım. Yetiştirdiğim çok sayıda görme engelli müzisyen bulunmaktadır.

 

            Geçmiş yıllardan beri müzik, görme engellilerin istihdamında en önemli işleve sahip meslek dallarından biri olmuştur. İyi düzeyde bir müzik aleti çalabilen veya eğitimli, güzel bir sese sahip olan görme engelli bir kişi geçimini sağlayacak bir iş bulabilme konusunda diğer insanlara kıyasla daha avantajlı bir konuma sahiptir. Örneğin; radyo ve televizyonlarda, görev alabilir. Otel, restoran, kafe, bar, kulüp gibi canlı müzik yapan yerlerde çalışabilir. Bireysel veya orkestra olarak konserler verebilir. Piyasada satılan albümler yapabilir. Besteci veya düzenlemeci olabilir. Müzik kayıt stüdyoları açabilir veya bu tür stüdyolarda çalışabilir.  Özel kurslar verebilir, Müzikle ilgili okullarda, dersanelerde eğitimci olarak görev alabilir.

 

            Ülkemizde görme engellilere yönelik müzik eğitiminin dünü ve bugünü arasındaki farkı incelediğimizde şaşkınlık yaratacak düzeyde bir uçurum farkı olduğunu gözlüyoruz. Geçmiş yıllarda körler okulları mesleki müzik eğitiminin en verimli, en başarılı biçimde uygulandığı bir kurumdu. O yılları müzik eğitimi açısından altın yıllar şeklinde değerlendirmek hiç de abartı olmayacaktır. Bu başarı öylesine yüksekti ki, o günlerde nasıl bir eğitim verildiğini zihninizde canlandırabilmeniz için şimdi sizleri bir zaman tüneline sokmak istiyorum.

 

            Yıl 1963, şimdiki adı Mithat Enç Görme Engelliler İlköğretim okulu olan Ankara Körler okulundayız. Ben de ortaokulu okumak üzere buradayım. Okulun giriş kapısından adımınızı attığınız anda kulağınıza türk sanat müziğinden duygulu ezgiler gelmeye başlıyor. Çünkü bu bölümde, ud, kanun, keman, klarnet, darbuka gibi müzik aletleri öğretilmekte, solo ve koro şeklinde çeşitli makamlarda en değerli besteler, şarkılar söylenmekte, ritimler çalınmakta, teorik bilgiler verilmektedir. Öğrencilere yararlı olmak üzere okula gelen eğitimciler arasında İbrahim Tuğberk, Necdet tokatlıoğlu, Kutlu Payaslı, Naci Tektel gibi ünlü radyo sanatçılarını da görebilirsiniz. Kapıdan girdikten sonra sağa dönüp koridora adımınızı attığınızda bu sefer de kulaklarınızı batı müziğinden  melodiler doldurmaya başlıyor. Bu bölümde de öğretmen Şahin İşiner öğrencilere akordeon, fülüt, saksofon, klarinet, trompet, org, bateri gibi müzik aletleri öğretmektedir. 10-12 kişiden oluşan orkestrasıyla viyana ormanları, mavi tuna, sevil berberi gibi klasik eserlerin yanı sıra populer müzikten melodiler çaldırmaktadır. Koridorun ortasına geldiğinizde yeni bir sürprizle karşılaşırsınız. Çünkü o andan itibaren Klasik batı müziğinin tatlı ezgilerini duymaya başlarsınız. bu bölümde de keman piyano, viyolonsel gibi klasik batı müziği enstrumanları öğretilmektedir. Öğleden sonrayı beklerseniz, ders bitiminden sonra çok sesli koro çalışmalarını izleyebilirsiniz. Üç sesli, dört sesli koronun sunduğu şarkılarla ruhunuzu dinlendirebilirsiniz. Haftanın belli günlerinde Öğretmen İsmail Akdeniz’in çalıştırdığı yaylı sazlar grubunu, öğretmen Yılmaz Sürücü’nün çalıştırdığı mandolin birliğini de dinleme olanağı bulabilirsiniz. Akşam olunca sıra etüt saatlerine gelir. Bu saatlerde ise öğrenciler çaldıkları müzik aletleriyle ilgili öğretmenlerinin verdiği ödevleri çalışmaya başlarlar. Her bölümde  öğrencilerin yararlanması için kitaplıklarda breyl notalardan oluşan eserler, metotlar, peşrevler, saz semaileri, şarkı sözleri bulunmaktadır. Bunların kimisi yurt dışından getirtilmiş, kimisi de öğretmenler tarafından breyl daktilolarla elde yazılmış kitaplardır. O günlerde caz odası adı verilen bölüme girdiğinizde Şahin İşiner’in klarnet, saksofon, akordiyon, fülüt için yazdığı çok sayıda nota kitaplarına rastlayabilirsiniz.

 

            Her ders yılına girildiğinde ilkokul dördüncü sınıfa geçen öğrencilerde ve ortaokula yeni başlayanlarda herhangi bir müzik bölümüne girebilme, bir müzik aleti öğrenme heyecanı başlar. Çünkü o dönemde öğrenciler tek tek sınava alınır, yapılan seçimde müzik yeteneğine sahip olanlara hangi bölümde hangi müzik aletini öğrenecekleri bildirilir, böylece yeni öğrencilerle yeni bir eğitim süreci başlar. Kısacası o yıllarda Ankara Körler Okulu gerçek bir mesleki müzik eğitimi veren konservatuar gibiydi. 70’li yıllara gelindiğinde okulda Türk Halk Müziği bölümünün de faaliyete geçmesiyle müzik eğitimi zirveye ulaşmıştı. 

 

            1954 yılında açılan Gaziantep Körler Okulunda da Ankara Körler Okuluna yakın kaliteli bir müzik eğitimi vardı.Bende ilkokulu burada okumuştum. Havva Subaşı, Şükran Kırıcı, Yılmaz Özel, Hüdaverdi Gaffaroğlu, Erol Özel, Kadir Erel, Uçar Geliroğlu Gaziantep Körler Okulunda müzik eğitimi veren öğretmenlerimizdi. 1970’li yıllardan itibaren açılmaya başlayan diğer körler okullarında uygulanan müzik eğitimi de şimdikinden çok çok iyi düzeydeydi.

            Peki bu başarının sırrı acaba neydi? Hangi anlayışa dayanmaktaydı? Başarının sırrı o yıllarda görev yapan eğitimcilerin özveriye dayanan görme engellilerin yararını ve mutluluğunu düşünen, sorumluluk bilincine sahip akılcı ve bilimsel yaklaşımlarıydı. Yapılan hizmeti, başarıyı görmek, takdir etmek bizim için ne kadar önemli bir sorumluluksa, yanlışı, başarısızlığı eleştirmek, doğruyu göstermek de o kadar önemli bir sorumluluktur. Başarıyla uygulanmakta olan müzik eğitimi uzun yıllar devam etmiştir. Ne zamana kadar? 1998 yılına kadar. Bu yıldan itibaren 8 yıllık zorunlu eğitime geçilmişti. Yetkililer körler okullarındaki bütün ders saatlerinin gerek sayı, gerekse nitelik bakımından diğer okullarla tamamen aynı olması gerektiği gibi yanlış bir düşünceden yola çıkarak önce sanat dersi adı altında verilen müzik eğitimini 6 saatten iki saate düşürdüler. Daha sonra yeni yanlışlarla müzik eğitiminde geriye gidişi hızlandırarak 2000’li yıllarda tamamen yok denecek bir düzeye indirdiler. Öyle ki, bazı okullarda gerek devlet olanaklarıyla, gerekse yardımsever kişilerin bağışlarıyla binbir güçlükle sağlanmış olan birçok müzik aletinin şuanda ya depolarda paslanmaya terk edildiğini, yada hurdaya ayrılıp demirbaştan düşürüldüğünü görebilirsiniz. Yine aylar yıllar harcanarak binbir emekle öğretmenler tarafından yazılan breyl nota kitaplarının hurda kâğıt olarak atıldığına veya satıldığına tanık olabilirsiniz. Eski yıllarda Ankara Körler Okulunda  8-10 kişilik öğrenci orkestralarıyla çalınan istiklal marşlarını çalabilecek şuanda tek kişinin dahi yetiştirilemediği acı gerçeğiyle karşılaşabilirsiniz. Özet olarak, uzun yıllar başarıyla uygulanmış olan mesleki müzik eğitimi yetkililerin bilimsel gerçeklerden uzak akıl dışı kararlarıyla, çağ dışı zihniyetlerin yanlış politikalarıyla  inanılmaz bir darbe almıştır.

 

            Bütün bu anlattıklarım acıdır, ama maalesef gerçektir. Peki bunun sorumlusu kimdir derseniz? birincisi müzik eğitimini bu hale getiren Milli Eğitim Bakanlığı. İkincisi de, buna seyirci kalan görme engelli sivil toplum örgütleridir. Bir özeleştiri yapmak gerekirse, müzik eğitimini bu kadar geriye götüren, bu kadar bozulup yok olmasına neden olan uygulamalar,düzenlemeler sürerken, buna müdahale konusunda körler federasyonu ve tüm dernekler sınıfta kalmıştır.

 

            Bildiğiniz gibi bir süreden beri ülkemizde bazı çevreler tarafından körler okullarının giderek işlevini yitirmekte olduğu şeklinde bir anlayışın da propagandası yapılmaktadır. Aslında işlevini yitiren körler okulları değil, bu inanca sahip olan çarpık zihniyetlerdir. müzik eğitimi açısından körler okullarının ne kadar önemli bir işlevi yerine getirdiğini anlamaya şu gerçek yeter de artar da. Körler okullarında geçmiş yıllarda uygulanmış olan kaliteli müzik eğitimi olmasaydı Şahin İşiner, Havva Subaşı, İsmail Akdeniz, Önder Kütahyalı, Yılmaz Özel, Yılmaz Sürücü, Hüdai Aksu, Elfida Aksu, Metin Özçetin, Bayram Şimşek,  Uçar geliroğlu, Kadir Erel, Naim Çavuş, Erol Özel, Atila Sümer, Hüdaverdi gaffaroğlu, Sadık Demirci, Şükran Kırıcı, Sema Önder, Ali Aykaç, Yusuf Dumlupınar, Merih özbay, Metin Şentürk, Cafer Doğar, Gürkan Kömürcü, Celal  Sezer, Mahir Tutar, Abdülkadir Erhan gibi zamanımızın sınırlı olması nedeniyle adını sayamadığım daha birçok başarılı görme engelli müzisyen yetişmemiş olacaktı. Bunlardan Abdülkadir Erhan sadece görme engelli değil aynı zamanda zihinsel engelli bir kişiydi. Buna rağmen Öğretmen Şahin İşiner ona akordeon ve org çalmayı öğretmiş, onu hayatını müzikle kazanacak şekilde yetiştirmeyi başarmıştır.

 

            Körler okullarını dışlayan, ihmal eden bu çarpık zihniyetin kaynaştırma eğitimine hak ettiği önemi verdiğini, her okulda onun gerektirdiği fiziksel ve eğitsel altyapıyı oluşturduğunu zannetmeyin. Kaynaştırma eğitimi uygulanan genel okullarda okuyan görme engelli öğrencilerin müzik yeteneğini keşfeden, geliştiren özel programların, özel düzenlemelerin bulunduğunu düşünmeyin. Bunların hiçbiri yoktur.

 

            Müzik bir görme engellinin sadece daha kolay iş bulabilmesine değil, onun sosyal, ruhsal ve zihinsel gelişimine, hayata bağlanmasına, yanlış alışkanlıklardan uzaklaşmasına, toplumla kaynaşmasına,  özgüven duygusu kazanmasına, ortak çalışma, sırasını bekleme, üretme ve paylaşma gibi niteliklerinin gelişmesine de büyük katkıları olan bir alandır. Bu kadar önemli bir alanın ihmal edilmesi görme engelliler için büyük bir kayıp değil midir?

 

            Peki mesleki müzik eğitimini yeniden eski düzeyine, eski kalitesine çıkarabilmek, günümüzün ihtiyaçlarına, koşullarına uygun bir yapıya kavuşturabilmek mümkün müdür? Zordur ama mümkündür. Yeter ki, müzik eğitiminin önemini kavrayan, onun gerektirdiği doğru program ve uygulamaları hayata geçirecek kararlılıkta olan bir anlayış sergilensin. Yeter ki, konuyla ilgili bilgi ve deneyim sahibi uzmanlarla işbirliği halinde gerekli yasal ve eğitsel düzenlemelerin gerçekleştirilmesi için somut adımlar atılsın.

 

            Öncelikle işe ilköğretimden başlamalıyız. Müzik yeteneği olan çocuklarımızı tespit etme ve mesleğe yönlendirme konusunda geçmişte önemli bir işlevi yerine getirmiş olan körler okullarında bozulan müzik eğitimini yeniden eski durumuna kavuşturacak düzenlemeleri yapmalıyız. Kaynaştırma eğitimi uygulanan genel okullarda görme engelli öğrencilerin müzik yeteneğini ortaya çıkaracak, geliştirecek uygulamalara yer vermeliyiz. Mesleki müzik eğitimi veren lise ve yüksek okullarda ise; Breyl notaları, breyl müzik işaretlerini, görme engellilerin eğitimiyle ilgili yöntem ve teknikleri bilen öğretmenler yetiştirip görevlendirmeliyiz, yada hizmet içi eğitimle bu amacı gerçekleştirmeliyiz. Bu okullarda görme engelli öğrenciler için gerekli olan fiziki ve eğitsel donanımlara sahip eğitim ortamlarını sağlamalıyız. Türk sanat ve Türk Halk müziği dallarında breyl notalardan oluşan metotların, eserlerin yazıldığı matbaalar geniş nota koleksiyonuna sahip breyl kütüphaneler kurmalıyız.

 

            Birçok ülkede uygulandığı gibi ülkemizde de görme engelliler için mesleki müzik eğitimi veren özel bir okul açılması hayalini gerçeğe dönüştürmeliyiz. Yani müzik eğitimini erken yaştan itibaren başlayıp devam eden, programıyla, eğitimcisiyle, materyalleriyle, binasıyla, süresiyle, branşlarıyla bütünlüklü bir sistem olarak planlamalıyız.

 

            Bugün dünyada görme engelliler için mesleki müzik eğitimi veren çok sayıda özel merkezler, okullar, enstitüler, akademiler bulunuyor. Örneğin, ABD’de bulunan Ulusal Görme Engelli Müzisyenler Merkezinde yaz kursları adı altında müzik alanının gerektirdiği her türlü eğitimin, kursların verildiğini görüyoruz. Bu merkez genel okullarda müzik eğitimi alan öğrencilere destek eğitim hizmeti sunuyor. Ayrıca müzisyen görme engelliler için teknolojik hizmetler sunan (Dancing Dots) Dans Eden Noktalar adlı bir merkez bulunmaktadır. Bu merkezde Mürekkep yazılı notaları breyl yazıya dönüştüren programlar, bilgisayar yoluyla orkestra düzenlemesi yapmak isteyen müzisyenler için ekran okuyucu sesli müzik yazılımları geliştirilmektedir. Kongre kütüphanesinin özel bir bölümünde ses ve çalgı eğitimi için onbinlerce sayıda breyl notalardan oluşan dünyanın en büyük nota koleksiyonu bulunmaktadır.

 

            Sizlere ABD’de Monrovia-California’da müzik eğitimi veren Körler Müzik Akademisi adlı bir okuldan bahsetmek istiyorum.. Bu akademi dünyaca ünlü Amerika’lı görme engelli müzisyen Ray Charles anısına kurulmuş bir okuldur. Okulda 4 breyl nota okuma yazma öğretmeni, 4 piano öğretmeni, 2 yaylı çalgılar öğretmeni, 4 nefesli çalgılar öğretmeni, 2 gitar öğretmeni, 1 vurmalı çalgılar öğretmeni, 4 bilgisayar için müzik yazılımları öğretmeni, 2 dans öğretmeni, 2 koro öğretmeni, 2 görme engelliler öğretmeni, 5 yönetici personel görev yapmaktadır.

            Okulda çok sayıda bireysel çalışma odaları, koro ve orkestra çalışmaları için 2 oda, 12’şer bilgisayardan oluşan 2 adet müzik labaratuarı, 12 öğrenci kapasiteli 3 sınıf, 2 müzik dinleti odası, 1 konser salonu, 1 kütüphane 1 müzik kayıt stüdyosu bulunmaktadır. Bu bilgilerin doğru olup olmadığını öğrenmek üzere email yoluyla yaptığım haberleşmede de gerçek olduğunu teyit etmiş bulunuyorum. Böyle bir müzik okulunu Türkiye’de kurabilmek acaba neyimiz eksik? Bilgimiz mi, paramız mı, yoksa zihniyetimiz mi? Her neyimiz eksikse bunu bir an önce telafi ederek doğruya ulaşmak zorundayız.

 

            Mesleki müzik eğitiminin önemsendiği, buna uygun yasal, fiziksel ve eğitsel altyapının oluşturulduğu güzel günlere ulaşmak dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Engelsiz Erişim Derneği Twitter Zaman Akışı