Ekim ayının sonlarına yakın bir vakitti. Küçük kız, birkaç gündür evde varolan telaşın nedenini anlamaya çalışıyordu. Konuşulanlardan anladığına göre; nihayet Ankara’ dan uzun zamandır beklenen mektup gelmişti. Mektupta şunlar yazıyordu: “Okulumuza üç yıl önce yapmış olduğunuz başvuru talebiniz kabul edildi. Kızınız, bu yıl istediği zaman okula başlayabilir. Ancak, şu anda Ankara’daki okulumuzda boş yer olmadığından, kızınızı bu yıl Niğde’ deki yeni açılan okula yönlendirmek zorundayız. En yakın zamanda kayıt yaptırmalısınız.” Küçük kız, henüz sekiz yaşındaydı ve evin dört çocuğunun en büyüğüydü. Geçen yıl kız kardeşi okula başlamış olduğu halde, o başlayamamıştı. Bu duruma epeyce içerlemişti ve günlerce ağlamıştı. Şimdi bu gelen mektupta neyin nesiydi? Oysa küçük kız hep şöyle düşlemişti: Kız kardeşiyle birlikte sabah erkenden kalkacaklar, elini yüzünü yıkayıp dişlerini fırçalayacaklar. Daha sonra anneleri saçlarını özenle tarayıp, yeni aldığı pembe kurdeleyi uzun saçlarına takacak; onları okula götürecek, birkaç gün sonra okul yolunu öğrenince de, zaten kız kardeşiyle yalnız gidebileceklerdi. Şimdiyse annesi ona, bambaşka şeyler söylüyordu gözyaşlarını da saklayarak : “Biliyor musun papatyam? Gideceğin okul, buradakinden çok daha güzel. En azından, hiçbir camı kırık değil. Üstelik her an çok sıcak, hiç üşümeyeceksin orada. Hem de orada çok arkadaşın olacak. Tabi ki! Biz seni zaman zaman görmeye geliriz. Ben de gelirim babanda. Tabi gideceğin okul evimize biraz uzak olduğu için, sen orada diğer arkadaşlarınla birlikte kalacaksın. Sakın! Merak etme biz sana sık sık geliriz, her gün telefon ederiz, sana hep sevdiğin şeylerden de yollarız. Sen üzülme olur mu?” Ama bütün bu anlatılanlar, onun umrunda bile değildi. Onun için soğuk ya da kırık camlı bir okul farketmezdi ki. Üstelik yeteri kadar arkadaşı da yok muydu? Hem kız kardeşiyle birlikte gidecekleri okul evlerine çok yakındı. Küçük kız, önce ağladı, “Gitmeyeceğim” diye direndi; ama işler onun beklediğinden çok daha hızlı ilerliyordu. Babası, kayıt işlerini bir çırpıda halletmişti. Annesi, okulun gönderdiği giysi listesini tamamlamış, üzerlerineyse küçük kızın isminin baş harflerini işliyordu. Bu da  okuldan istenmişti. Küçük kızın babası o akşam eve her zamankinden birazcık daha erken gelmişti. Elindeki torbada, onun için alınan üç önlük duruyordu. Annesine: “Perşembe gününe biletleri ayırttım” dedi. Evet, artık küçük kızın, yapacağı hiçbir şey kalmamıştı. Gidiyordu, hem de çok uzaklara. Annesini, babasını, küçük kardeşlerini, mahalle arkadaşlarını, hemen evlerin önündeki o meyvelerle dolu küçük bahçeyi kim bilir daha ne zaman görecekti